Selman Yümnü'nün "Türkiye’de yaşayan Belçika" başlıklı köşe yazısı

Türkiye’de kişi başı milli gelir yaklaşık 10 bin dolar. Bu rakam, TÜİK’in makyajlı verileriyle dahi büyük resmin ne kadar sarsıcı olduğunu gizleyemiyor. Fakat bu ortalama, aslında hiç de "ortalama" bir hayatın karşılığı değil. Çünkü Türkiye’de gelir dağılımı öyle bozuk, öyle dengesiz ki; bir yanda ay sonunu getiremeyen milyonlar varken, diğer yanda Belçika standardında yaşayan bir kesim var. Evet, yanlış duymadınız: Türkiye’de Belçika kadar bir nüfus, Belçika kadar zengin yaşıyor.

Yaklaşık 11-12 milyon kişilik bu üst gelir grubu, yıllık kişi başı geliri 50 bin dolar bandında seyreden bir ekonomik realiteye sahip. Lüks AVM’lerdeki kalabalıklar, boğazda yüzen tekneler, milyonluk arabalarla dolu siteler… Bunlar bir ülkenin "ortalaması" değil, bu zengin azınlığın vitrini.

Asıl mesele şu: Bu Türkiye içindeki “mini Belçika”, fiyatların da yönünü tayin ediyor. Talep bu gruptan geldiği için piyasalar onların harcama gücüne göre şekilleniyor. Market fiyatları artıyor, restoranlar “menüye bakmadan” sipariş verenlere göre fiyat yazıyor, konut fiyatları bu kesimin ikinci, üçüncü yatırımlarına göre belirleniyor. Ve olan, kalan yüzde 85'e oluyor. Yani asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşa.

Devletin ekonomik politikaları da bu gerçeği ya görmezden geliyor ya da bu uçurumu daha da derinleştiriyor. Zengin daha zengin olurken, geniş halk kesimleri enflasyona eziliyor, borçla yaşıyor, tasarruf etmeyi hayal bile edemiyor. Ama TÜİK sağ olsun, ortalama kişi başı gelire bakınca her şey yolunda gibi görünüyor. Ne güzel değil mi? 10 bin dolar ortalama gelirin yarattığı sahte bir “refah illüzyonu” içinde, aslında iki farklı ülke yaşıyor: Biri Türkiye, diğeri Türkiye’de yaşayan Belçika.

Bu yapının sürdürülebilir olmadığı açık. Ne sosyal barış açısından ne ekonomik istikrar açısından bu kadar dengesiz bir gelir dağılımı uzun süre taşınamaz. Ama şimdilik sistem bu haliyle devam ediyor. Çünkü yukarıdakiler memnun, aşağıdakiler ise zaten sesini duyuramıyor.