Uğur Büyük'ün "Türk kendi yurdunda zulüm görüyor" başlıklı köşe yazısı

2002’de iktidara gelen AKP; sıkı mali disiplin ve Avrupa Birliğine uyum yasalarının getirdiği ivmeyle 2007 yılına kadar yükselişte olan bir performans gösterdi. Bu sıkı mali disiplin Kemal Derviş politikalarına harfi harfine uygulamasıyla mümkün oldu. 2007 yılına kadar Cumhurbaşkanı olarak Ahmet Necdet Sezer’in hükümeti kontrol etmesi bu yükselişin sağlıklı olmasını sağlıyordu. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte kontrol mekanizması ortadan kalktı. Har vurup harman savurma ve özelleştirme dönemine geçildi. 2010 yılına kadar da gerçekten ekonomik veriler bu şekilde artarak devam etti.

Daha sonra bu ekonomik reformlar yerini kadrolaşmaya, TSK’yı dizayn etmeye çalışmaya, üretim yerine ithalatı, cemaatlerin devlet içine sızması ve yandaş iş adamları sınıfı oluşturmaya döndü. E haliyle ekonomik verilerde yükselişten durağanlığa döndü. 2018 yılında başkanlık sistemine geçtiğimizde ise ekonomik ve diğer tüm veriler aşağı doğru çakılmaya başladı. Kontrolsüz göçmen ve sığınmacı istilası ile de bugün olduğumuz noktaya gelmiş bulunmaktayız.

Eksi devlet hazinesi, inanılmaz boyuttaki cari açıklar, bitmeyen zam furyası, döviz fiyatlarının ve faizin uçması, binlerce şirketin ve esnafın batması, kredi ve kredi kartlarının tarihin en üst noktasına ulaşması, 10 milyondan fazla mültecinin ülkemize yerleşmesi, tarımsal üretim ve hayvancılığın düşmesi, kiraların kontrolsüz artışı, eğitim kalitesinin düşmesi gibi saymakla bitmeyecek sorunlar oluştu.

Enflasyon ve geçim sıkıntısı her vatandaşı derinden etkiliyor. Geçim korkusu fiyatların artmasını, fiyat artışı enflasyonu, enflasyon da herkesi etkiliyor. Örneğin; vergiler, akaryakıt, ithal ürünlerin dolar üzerinden zamları çiftçinin tarladaki ürünü zamlanmasına rağmen zarar etmesine, o tarladaki ürünü diğer illere götüren lojistik firmalarının da taşıma ücretini zamlanmasına, meyve sebze hallerine gelen ürünün pahalı gelmesi etiket fiyatının artmasına, etikete yansıyan dükkanın kirasının artmasına, kirayı alan mülk sahibinin ve maaşla çalışan herkesin alım gücünün düşmesine, alım gücü düşen vatandaşın devletten zam ve iyileştirme istemesine, hükümetin de zam vermek için iğneden ipliğe her şeye zam yapmasına sebep oluyor. Yani içinden çıkılmaz bir kısır döngüye girdik diyebiliriz.

Bütün bu sorunlara karşı iktidar partisinin ve radikal partililerin çözüm önerisi de maalesef yok. Türk tatile gitmesin, yurtdışına çıkmasın, ucuza alışveriş yapamasın, kaliteli bir hayat yaşamasın, her şeyin en dandiğine en çok parayı versin, Türk eğlenmesin, internete izin verildiği ölçüde girsin. Kendi ülkemizde Türkün yurdunda Türk bu kadar zulüm görüyor.