Uğur Büyük'ün "Karasu sahilindeki tüm yapılar yıkılacak mı?" başlıklı köşe yazısı

Karasu Belediyesi bu hafta içi bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini basına servis etti. Sakarya ili, Karasu ilçesi, Yenimahalle, Aşağıaziziye ve Aşağıincilli mahalleleri sınırları içerisinde bulunan bazı alanların riskli alan ilan edilmesi hakkında karar (Karar Sayısı: 9591), 15 Mart 2025 Tarihli ve 32842 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Karara göre üç mahalle sınırları içerisinde bulunan tüm kıyı bandı riskli alan ilan edilerek temizleneceği söylendi.

Bu kararla birlikle Küçükboğaz’dan 32 Evlere kadar uzanan sahil düzenlemesinin limana kadar uzatılmasının önü açılmış oluyor. Yaklaşık 4 kilometre daha uzatılması düşünülen bu projeye finansman nasıl sağlanacak orası henüz belli değil. Belki iki etap şeklinde tamamlanabilir önce Sahilpark’a kadar olan kısım daha sonrada Sahilpark’dan limana kadar uzanan kısım yapılabilir. 2027 yılından sonra başlanacağı söylendi. İşin bir boyutu da Sakarya Büyükşehir’in konuyla ilgili bir açıklaması yok. Sahil şeridi normalde büyükşehrin tasarrufunda. Burada alınacak her karar onların onayından geçiyor olması hatta bizzat onlar tarafından yapılıyor olması gerekirdi.

Sahil boyunca 1000’e yakın tapulu arazi bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre ruhsatlı yapılar da yıkım kapsamına alınmış oluyor. Bu sayede sahil tamamen yapılardan arındırılabilir. Sahilpark da bu karara dahil mi? Yıkılacak mı mesela? Tapu sahiplerine ise anladığımız kadarıyla Camitepe’de arsa takası önerilecek. Arsa takası bakanlık personelleri ile yapılacağı, arsa takasını kabul etmeyen vatandaşların gayrimenkulleri de kamulaştırılacakmış.

Burada bu işlemin hakkaniyetle yapılması çok önemli. Vatandaşlarımızın mağdur olmaması ya da maddi kayıp yaşamamasına dikkat edilmeli. Sosyal medyada bazen görüyorum insanların acımasızca yorumlarına şaşırıyorum. “O zaman oraya ev yapmasaydı, yıksınlar, yaksınlar, orada ev mi olur, bunlar torpilli mi, bizde ev yapalım madem…” gibi onlarca yorum. Değerli hemşerilerim bu evlerin yapıldığı tarihte yol ile deniz kıyısı arasındaki mesafe belki de 250 metreydi. Kimse denizin bu kadar geleceğini o dönem tahmin edemezdi. Keza devlet tarafından 675’likler olarak adlandırılan bu arsalar parayla satıldı, vatandaşta aldı. İşlem doğrudur yanlıştır o dönemin şartlarıyla değerlendirmek gerekir.

Sahilde yer alan beach işletmelerinin tamamı kaldırılacakmış. Ve bu sahil projesi yapıldıktan sonra yeni yapılacak beachler belediye tarafından işletilecekmiş. Burada onlarca beach alanı yüksek bedellerle vatandaşlara kiralandı. Bu insanlar kiraladıkları yerlere yüzbinlerce lira daha masraf etti. Bunlarında değerlendirilip işletme sahiplerinin ekonomik kayıp yaşayıp yaşamadığına da dikkat etmek gerekir.

Yaklaşık 15 yıl önce başlayan denizin yola doğru gelmesi sorunu orada evi olan vatandaşları mağdur etti. Dalgalarla yıkılan evlerin dışında ruhsatsız olan bazı evlerin de belediye tarafından yıkılmasıyla süreç devam etti. İmar affı kanunuyla neredeyse sahildeki tüm ev ve iş yerleri ruhsat aldığı için süreç tıkanmıştı. Ve bu Cumhurbaşkanlığı kararıyla birlikte de yeni bir süreç başlamış oluyor. Bu yıkımların ne zaman gerçekleşeceği, gerçekleştikten sonra sahilin ne zaman tamamen temizleneceği, temizlendikten sonra Sahil projesinin ne zaman hayata geçirileceğini bekleyip göreceğiz.