Uğur Büyük'ün "Kanlı sokak hayvanları yasası" başlıklı köşe yazısı
2004 yılında Türkiye’de yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu yine hepimizin bildiği gibi tam bir 'hayvan koruma' kanunu olmasa da en azından sokaklardaki evcil hayvanlarımızı korumamız için kullanabileceğimiz bir metindi. Kısırlaştırma ile sokaklarda nüfus kontrol altına alınacak, sahiplenmeler artacak, zaten doğal ömürleri kısa olan hayvanlar da ecellerine kadar güvende olacaktı. Öyle olmadı. Belediyeler görevlerini yapmadı; hayvanlara işkence, tecavüz, hunharca hisle saldırı yapanlar yasaya rağmen cezalandırılmadı. Hatta iyi hal indirimlerinden yararlandılar. Elbette vahşet arttıkça sağduyulu adaletli insanlar da sesini rahatsızlıkla yükseltmeye başladı. Nihayetinde 2021 yılında bu kanunda bir düzenleme yapılarak, çıkış amacına uygun olan 'kısırlaştır, aşılat, aldığın yere bırak' kuralı yinelendi; hayvanların mal statüsünden canlı statüsüne geçmesi ve eşyaya zarardan değil, canlıya zarardan hukuki işlem yapılması esas alındı. Ayrıca kısırlaştırma için yerel yönetimlere kesin süreler verilerek bakımevi açılması ve kesin nüfus kontrolünün sağlanması amaçlandı. Ne yazık ki bugüne kadar da bu amaç gerçekleşmedi.
Kamuoyunda hayvanlar için kara propaganda yapılıyor. Toplumda bir kesim ortaya çıkarak 'köpekler çocukları öldürüyor, şehitlerimizi mezarlarından çıkarıp yiyorlar, yaşlılara saldırıyorlar' gibi çoğu yalan ve yanlış haberleri sürekli dolaşıma sokarak garip tuhaf bir örgütlenmeye girdiler. Bu kişiler hepsi aynı cümleleri kuran, vizyonsuz, genellikle belli bir diyaloğu küfürsüz sürdüremeyen ama kesinlikle 'köpeklerin öldürülmesini' isteyen topluluklara dönüştü. Bunu da ayrıca not edelim ki bu kötücül örgütlenme köpekler üzerinden yapılmakla birlikte aynı kafa yapısına ve itaate hazır kişilerin niye bir araya hizalandığı başka açılardan da dikkatle izlenmeli ve düşünülmelidir. Çünkü bu topluluklar bireysel silahlanma istiyor; sokaklardan çöpmüş gibi hayvanların kaldırılması yok edilmesini istiyor. Yani normal değil bu talepler. Günümüzde ise yalan haberler, yoğun manipülasyon ve yaratılan kaosla, hükümetin de arayıp bulamadığı ortam oluşunca köpekler için tehlike çanları yüksek sesle çalmaya başladı. Bu bir hayvan koruma yasası değildir artık. Korumaya ait hiçbir uygulama içermemekte, tamamen öldürme üzerine kurulmuş ve koruma yapmak isteyenleri de bertaraf edecek hükümlerle doludur.
Sonuç olarak ülkemizde bu yasa çıktığı andan itibaren hep üzerinde tepinildi. Hayvanla, doğayla iletişimi güçlendirip medeni ve huzurlu bir yaşam tesis etmeye çalışmak yerine anlamsız bir hayvan korkusu ve düşmanlığı beslendi. Avrupa uyum yasaları çerçevesinde çıkartılan bu kanun yine de biraz gelişmeye yaradı haklar konusunda. Ancak geldiğimiz noktada her kelimesi 'hayvan öldürmek, buna sebep bulmak, akademik kelimeler kullanarak önemli gibi göstermek' çabasıyla dolu tam bir ötenazi kanunu olmuştur.
Bu kanunla birlikte Karasu Belediyesi gibi yüzlerce belediye zaten hayvanlarla ilgili herhangi bir çalışma, önlem, proje hayata geçirmiyorken birde yetersiz personel ve olmayan bakımevlerinin yanısıra öldürme gücünü de elde etmiş oluyorlar. Kapasitemiz doldu gerekçesiyle bugüne kadar sürdürdükleri politikalarına şimdi de bu hayvan sakat öldürelim bu hayvan saldırgan öldürelim şeklinde devam edecekler. Masum binlerce cana kıyacaklar.
Tünelden önceki son çıkış: Bu kanlı yasayı geri çekin!