Hasan Kar'ın "Eserlerin kıymeti ve değeri" başlıklı köşe yazısı

Doğanın hayata verdiği ve hayattan aldığı birçok şey için hiçbir şey yapamıyoruz. Buda acı bir tablo ama gerçek. Dünya üzerinde olduğu gibi ülkemizde de küresel ısınmaya bağlı mevsimsel değişiklikler yaşanmakta. Bazen üç gün içinde yağması gereken yağmur bir saate yağıyor. Bazen tahmin bile edilmeden dolu yağıyor. Bölge olarak yapılan tahminler artık tutmaya biliyor.

Bu yıl bölgemiz ciddi kurak geçmektedir. Ara ara yağan yağmurda toprağa tam manası ile işlemedi bile. Ben kendi ektiğimiz meyve, sebzeden yola çıkarak söylüyorum. Kuraklıktan ekilen ekinin neşesi ve keyfi yok. Tabi kuraklık en başta su kaynaklarımızı sıkıntıya sokar. TV’lerde sıkça duymuşsunuzdur, “Barajlarda son durum. Su seviyesi” gibi konuşmaları. Bunlar yazın büyük metropoller için hayati bir husus.

Cumartesi gecesi bile ikamet ettiğim Kuzuluk Mahallesi’nde şebeke suyunda hafif azalma oldu. Yine Kuzuluk Mahallesi’nde okulun olduğu bölgede bulunan ve tatilcilerin yoğun olarak akın ettiği hayratta, su kesilme noktasına geldi. Vallahi orda evi olan ve oturanlara Allah sabırlık versin. “Niye” diyeceksiniz? Benim evimin yolu üzerinde bu hayrat. Hemen her gün olmasa bile gün aşırı bu yolu kullanırım. Gerçekten çok yoğun. Buna yapacak bir şey yok eyvallah ama arabaların düzensiz, lakayit, gelişi güzel bırakmasına, çevreye giderken bıraktıkları çöplere, sayıları belli olmayan damacanalara, “yeter, dur” denmesi gerekiyor. Gereken uyarıları yapalım, yapılsın. Bu şekil kullanımın, uzun soluklu olacağını düşünmüyorum.

Eskiden Osmanlı'nın en çok önem verdiği bir durumdu su hayratları. Gittiği bölgelere öncelikli su, mescit, hamam gibi eserleri hep öncelikleri olmuştur. Bu hassasiyet buradan gelerek devam ediyor. Bizler sadece bu veya sonrasında, hatta günümüzde inşa edilen eserlerin kıymetini ve değerini bilip hiçbir zarar vermeden kullanmamız gerekir. Kendinize iyi bakın hoşça kalın.