Tugay Bilgen'in "Duyguların önemi" başlıklı köşe yazısı

Hakkında herkesin kendi fikirlerini söyleyebileceği bir konuya değinmek istiyorum. Bu hafta duygulardan bahsedeceğiz. Hepimiz şüphe götürmez bir gerçeklikle varlıklarından eminiz. Duygular bir anda ortaya çıkıyor ve ister az ister çok bir şekilde hayatımıza tesir ediyor. Kimimiz duygularını bastırmaya çalışıyor. Kimimiz ise duygularını kendine pusula edinmiş peşinden gidiyor. Kararlarını bu şekilde alan da var kararını duygusunun tam zıttı olacak şekilde alan da. Duyguları yok saymayı güç gösterisi olarak görenler varken duyguları ile yüzleşmeyi ve duyguyu yaşamayı güç olarak görenler de var. Kısacası bu konuda çok fazla fikir çok fazla görüş var. Ben bugün hiçbir görüşe taş atma niyeti ile yazmıyorum. Bu konuya değinme amacım, ortamda birbirine karşıt onca görüş var iken duyguları ile ne yapacağını bilemeyenlere işlerine yarayacak bir bakış açısı sunabilmek. Duyguların hak ettiğinden az ya da haddinden fazla öneme sahip olmaması için onları size daha basit bir dille anlatmaya çalışacağım. Hazırsanız başlayalım.

Başta da söylediğim gibi duygular gerçek. Varlıklarını biliriz ama tıpkı rüyalar gibi nereden geldiği ve hangi amaca hizmet ettiklerini tam olarak bilemeyiz. Duygular için kaba bir tanım yapmak istersek bunlar zihnimizde algılanan, anlık kanaatlerdir. Bir konu, bir kişi, bir durumun benliğimiz üzerindeki etkisi hakkında bize haber verirler. Anılar, yeni veriler ve tahminler aynı anda harmanlanır zihnimizde. Bu harman sonucunda bir kanaat oluşur. Kanaatin benliğimiz için nasıl bir haber olduğuna bakarız gibi bu olaylar detaylara girdikçe uzuyor. Benim burada size anlatmak istediğim kısım şu. Dikkat ederseniz zihnimizde bir an içinde bütün bu işlemler olurken biz bu düşünce akışını takip edemeyiz. Bütün bu işlemler sessizce arka planda olmaktadır.

Peki biz nasıl haberdar olacağız? Bize birisi özet geçse olmaz mı? Alın size özet. Duygular. Duygularımız içeride olup biten süreçler hakkında bize detaysız ve kabaca bir fikir verir. Onlar habercilerdir. Tıpkı araç sürerken ekranda yanan motor yağı lambası gibidirler. Biz motorun durumunu sürüş esnasında bilemeyiz. Ama o ikaz lambası yandığında kabaca bir fikir edinmiş oluruz. Motorun yağlanmasında bir problem var galiba deriz. Hemen ardından yapılan nedir peki? İkaz lambasını görmezden mi gelirsiniz. Lambayı mı sökersiniz? Ya da arabayı filan bırakıp sadece lambayı mı izlersiniz? Yoksa bu ikaz lambasını bir mesaj olarak kabul edip aracın ilgili kısmına gereken müdahaleyi mi yaparsınız? Şimdi 5 saniye duraksayın ve kendi duygularınıza karşı sergilediğiniz tavrı tekrar bir düşünün. İkaz lambası örneğine tekrar bakın. Duygular ne gereksiz nede hayatın temel anlamıdır. Onları işinize yarayan birer mesajcı olarak görebilirseniz. Emin olun yaşamak sizin için daha kolay olacaktır. Buraya kadar hemfikir isek sıradaki işimiz hangi duygular hangi mesajları içeriyor kısmını öğrenmek. Bunu biraz kendiniz düşünün. İlerleyen zamanda bunu tekrar konuşacağız. Esenlikle kalın.