Tugay Bilgen'in "Bu duygular kimin için?" başlıklı köşe yazısı

Duyguların üzerine yoğunlaştığımız bu yazı serimizde, sizlere sıklıkla karşılaştığım bir durumdan daha bahsetmek istiyorum. Bu sorun dile getirilirken; “Mantığım ve kalbim birbiriyle çatışıyor, bir yanım onu istiyor bir yanım ise ondan uzak durmamı söylüyor. Ben ne hissedeceğimi şaşırdım. Ne hissedeceğimi bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum” şeklinde ifadeler kullanırız. Bu ifadeler tanıdık geldi ise gelin beraber bu çatışma halinin neden olabileceği hakkında fikir yürütelim.

Geçtiğimiz haftalarda duyguların işlevleri ile ilgili bir şeyden bahsetmiştik. Duygular zihnimizdeki hızla ve sessizce akan düşünce akışı hakkında bize kabaca fikir veren habercilerdir. Bizler de bu düşünce akışını takip edemediğimiz için haberdar olabilmek adına bu duyguları kullanırız. Peki ne oluyor da biz iki zıt duyguyu aynı anda arka arkaya hissedebiliyoruz. Sonuçta duygumuzu hissettiğimiz bir tane insan varken aynı insana farklı hisler nasıl besleyebiliriz? Düşünce akışımızı bu denli değiştiren şey ne?

Bu durumu açıklayabilmek için şu gerçeği öğrenmemiz gerekiyor. Bizler kişi hakkında değil onunla yaşananlar hakkında bir düşünce silsilesine sahibiz. Sonuç olarak kişiyi bütün olarak değil olaylar bazında zihnimizde gözlemliyor ve tecrübe ediyoruz. Sizde hak verirsiniz ki insan ne siyah ne de beyazdır. Yani ilişki içerisinde olduğumuz her kim olursa olsun, iyi ve kötü tecrübelerimiz olacaktır. Bizler iyi bir anıyı düşünürken benzer iyi anılar zihnimizde canlanmaya devam ederken, kötü bir anıyı düşündüğümüzde benzer kötü anılar peşi sıra düşünce silsilesine eklenecektir. Sonuç olarak o sırada hangi silsile içerisindeysek o yönde duygular belirecektir. Yaşamakta olduğumuz ilişkide iyi anlar çoğunlukta ise ya da kötü anlar çoğunlukta ise duygularımızı net olarak hissederiz ama ilişki içerisinde bu iyi ve kötü anlar birbirine eşit veya yakın olmaya başladığında bizler iki duyguyu da hissetmeye başlayacağız. Bu konu ile ilgili yakın zamanda bir danışanım eşi ile ilgili benzer bir durumda olduğundan bahsetmişti. Hem seviyor hem de öfke dolu ve “bu ilişkiyi bitirmeliyim” diyordu. Duygularını birlikte incelediğimizde şunu fark etti, iyi duygularını anlatırken kötü anıları hatırlamıyor, kötü duyguları konuşurken ise iyi anıları hatırlayamıyordu. İnsan zihni gerçeği yontmakta, yok saymakta çok başarılıdır. Gerçeği görebilmek ise asıl meziyettir. Duygularını netleştirebilmesi için eşini iki farklı kişi gibi anlatmayı bırakıp tek bir kişiye dönüştürmeliydik. İnsanı ne bir melek ne de bir şeytan olarak tarif etmek sadece işleri zorlaştırıyordu.

Duygularımız yaşanan olaylar ile ilgilidir. Olayları bütünü ile ele almak ise zordur. Zihnimiz yürüdüğü yolda inkar ve yadsımayı kullanarak olayların bir kısmını değerlendirir. Bizler ise hislerimizi kişiye mal ederiz. Halbuki bu hisler onunla yaşananlar ile ilgili bir "kısma" aittir.