Oğuzhan Kır'ın "Atatürk’ün Arkadaşı Kocaalili Binbaşı Rüştü Kobaş" başlıklı köşe yazısı
Kocaali’nin Selahiye Köyü, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Abhazya’da yurtları Ruslar tarafından işgal edilerek özgürlükleri elinden alınan Abazaların yerleştirilmesi sonucu kurulmuştur. Selahiye’nin ilk adı Kobaşlar’dır. Kurucusu Abaza Kobaş ailesidir. Kobaşlar’ın adı 1980 darbesinden sonra Selahiye şeklinde değiştirilmiştir.
1899 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun olan Rüştü Bey, ülkenin farklı bölgelerinde askeri görevlerde bulunduktan sonra 1906’da Düzce’ye tayin edildi. Burada, memleketi Kocaali ve Karasu’ya yakın olması bölgede tanınmasını sağladı. 1910 yılında Balkanlar’da bir Osmanlı şehri olan İşkodra’ya tayin edilmesine rağmen bazı üst düzey generaller tarafından jandarma teşkilatına geçmesi sağlandı. Ardından kardeşi Osman ile birlikte Anadolu’nun en büyük eşkıyalarından Aydın’daki Çakırcalı Efe’nin üzerine gönderildi. Şöhreti bütün Anadolu’ya yayılan Çakırcalı Efe’yi öldüren müfrezede bulunan Rüştü Bey daha sonraki yıllarda Düzce ve Bolu Jandarma Komutanı olarak görev yaptı.
Çakırcalı’yı öldüren müfrezede bulunan Rüştü Bey, yıllar sonra bu meseleyi romanlaştıran ünlü Türk Romancısı Yaşar Kemal’e mektup yazarak olayın bilinmeyen yönlerini anlatmıştır. Yaşar Kemal de, Çakırcalı Mehmet Efe adlı eserinde Rüştü Bey’in ifadelerini aynen kitabına geçirmiştir.
1918 yılında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Osmanlı Devleti’nin orduları terhis edilince Rüştü Bey birliğinden ayrılarak Kocaali’ye geldi. Bir süre İstanbul Hükümetinden haber bekledi. 19 Mayıs 1919’dan sonra Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa, Rauf Paşa, İsmet Paşa gibi Osmanlı ordusunun önde gelen paşalarının Anadolu’da toplantılar düzenlediğini haber aldı. Rüştü Bey de boş durmuyor kardeşi Osman ile birlikte olası bir işgal girişimine karşı Düzce, Akçakoca, Kocaali ve Karasu’da gönüllülerden oluşan bir müfreze oluşturmaya çalışıyordu.
Rüştü Bey, Bursa Milletvekili Emin Bey ile görüşerek kendisinin daima devletten ve milletten yana olduğunu; Adapazarı, Bolu ve Düzce isyanlarının bastırılmasında aktif görev almak istediğini bildirdi. Anadolu’daki istiklâl hareketine önderlik eden Mustafa Kemal Paşa’ya da haber gönderdi. 9 Mayıs 1920 tarihinde toplanan TBMM’nin gizli oturumunda Adapazarı, Bolu ve Düzce’de çıkan isyanlara edilecek müdahale tartışıldığı sırada söz alan Mustafa Kemal Paşa, Rüştü Bey ile ilgili olarak; Sakarya Nehri’ne yakın bir mahalde bulunan Melen’de 500 kişilik bir kuvvetle TBMM’den talimat beklediğini, her emre amade olduğunu fakat onun hakkında hala soru işaretleri bulunduğunu ve herhangi bir talimat verilmediğini, tahkikatın devam ettiğini söylemiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Rüştü Bey hakkındaki sözlerinden sonra Bursa Milletvekili Emin Bey söz alarak, çıkan isyanlarda Abaza ve Çerkezlerin rolü bulunduğunu ancak, Rüştü Bey’in bir Abaza olmasına rağmen Nuhveren olaylarında parmağı olmadığı gibi tam tersine halkı yatıştırmaya yönelik davranışlar sergilediğini, Ankara’dan yana tavır takındığını ifade etti. Rüştü Bey bu olaydan kısa süre sonra 2 Eylül 1920’de TBMM tarafından binbaşı rütbesiyle Bolu Jandarma Komutanlığı’na atandı. Atanır atanmaz bölgenin ileri gelenleriyle görüşmeler gerçekleştiren Rüştü Bey isyanları bitirdi. Ankara’ya çektiği telgrafta, bölgede bulunan bütün isyancıların reisleriyle görüşmeler yaptığını, herhangi bir kovuşturma yapılmadığı takdirde TBMM’ye itaat edeceklerini, 40 elebaşı ile af niteliğinde bir anlaşma yaptığını bildirdi. Bolu, Düzce ve Adapazarı isyanlarında Rüştü Bey gerçekten de aranan adam olmuş, bölgedeki nüfuzunu kullanarak sorunları çözmüştür.