Remzi Akbaş'ın "AB aldatmaca mıydı?" başlıklı köşe yazısı

AK Parti'nin iktidara geldiği ilk yıllarda Avrupa Birliği (AB) üyelik görüşmelerinde canlılık kazandırılması ülke genelinde büyük heyecan yaratmıştı.

AB'nin ilk hikayesi 31 Temmuz 1959'da Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)'na yaptığı ortaklık başvurusu ile başlar. AET Bakanlar Konseyi'nin başvuruyu kabul etmesi sonrasında 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Ankara Anlaşması ortaklık yaratan bir anlaşmadır. Bunu 1970 yılında imzalanan Katma Protokol izlemiştir.

Sonraki dönemlerde çeşitli kesintilere rağmen hem Avrupa tarafı hem de Türkiye iç siyasetinde hep seçim rantı olarak gündeme gelmiştir.

Hatırlıyorsunuz değil mi?

Tarihler 29 Ekim 2004'ü gösterdiğinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Roma’daki Conservatori Sarayı’nda Papa Onuncu Innocent’in heykelinin önünde Avrupa Anayasası’nın nihai senedi imzalanırken Taksim Meydanı'nda havai fişekler patlıyordu.

Taaaa o günlerden bu günlere gelirken oyalama taktikleri hep çeşitli bahanelerle devam etti.

Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum:

Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanlarının "Gymnich" adı verilen gayri resmi toplantısına katıldı. Beş yıl sonra ilk kez Türkiye Dışişleri Bakanı bu toplantıya davet edilmişti. Fidan toplantı sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye’nin bir süredir davet edilmediği toplantılara bu kez çağrılmış olmasının müspet bir gelişme olduğunu söyledi.

Yaptığı konuşmada, vize meselesini gündeme getirdi ve dedi ki;

"Vize serbestisiyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor. 66 maddelik kriteri tamamladık, geriye sadece 6 kriter kaldı. Bunların da tamamlanması için ilgili kurumlarımızla hep birlikte çalışıyoruz.”

Oysa vize serbesti olabilmesi için bize dayatılan 72 şartın bütünüyle kabul edilmesi gerekiyor.

En zor başlıklardan biri "Terörle mücadele yasası. "Brüksel; 'organize suç ve terör' tanımının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve AB standartlarında kişi güvenliği ve özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile uyumlu hale getirilmesini talep ediyor.”

Bir diğeri "AB üyeleri ile adli yardımlaşma:" Bu kriterde en zor konu Ankara’nın Güney Kıbrıs'ı tanıyacak olması.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Türkiye'nin 5 yıl sonra davet edildiği Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanlarının Gymnich adı verilen gayri resmi toplantısına katılmasından günler sonra ABD merkezli Bloomberg'de Ankara'nın BRICS'e resmi olarak üye olmak için başvurduğuna ilişkin haber yer aldı. Haberde, Türkiye'nin, AB'ye katılma çabalarında ilerleme kaydedilememesinden duyduğu hayal kırıklığı nedeniyle BRICS'e başvurduğu ifade edildi.

"AB olmuyorsa BİRİCS olur" kozu mu oynanıyor yoksa?

BRICS; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın ekonomik ortaklığını ifade eden ve 2023 itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 45'ini oluşturan 3.5 milyar kişiyi temsil eden bir güç. Dünya nüfusu GSYİH’inin yaklaşık yüzde 25’ini oluşturuyor.

Yani ayrı bir kutup. Ha… Bize de kültürel olarak yabancı değiller hani... Lakin ekonomik büyüklüğüne bakıldığında AB'ye göre "Küçük İlçe" konumunda diyebiliriz.

Eğer Türkiye halkı bu konuda tercih kullanırsa yani referandum olursa bugün için söylüyorum kesinlikle AB kararı çıkar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 22-24 Ekim'de Tataristan Cumhuriyeti'nin Başkenti Kazan'da düzenlenecek BRİCS zirvesine katılacakmış.

Bu toplantıyı gözlemek gerekiyor. Bakalım AB bir aldatmaca mıydı?