Remzi Akbaş'ın "Demokrasi ve adalet" başlıklı köşe yazısı

Çok sıkıntılı bir haftayı şimdilik geride bıraktık. Şimdilik dememin sebebi önümüzdeki günler, haftalar, aylar veya yıllarda daha şiddetlisinin olmayacağının garantisini kimse veremez.

Bütün bunlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptali ile belediyede çeşitli ihalelerin usulsüzlüğüne bağlı suç örgütü liderliğiyle suçlanması ve bazı personelin de bu soruşturma kapsamında gözaltına alınması ve pazar günü yapılan yargılama sonucu da tutuklanmış olmasıyla meydana geldi. Bu nedenle ekonomik bozulmanın ve siyasi gerilimin daha da artacağı bir döneme giriyoruz.

Peki CHP neden böyle bir yolu, yani sokak eylemini seçti? Hukukun vereceği kararı beklese olmaz mıydı?

Ayrıca hadi CHP'nin başlattığı bu tepkileri anlayabiliyorum da İstanbul, Ankara ve İzmir'de bazı üniversite öğrencileri ile Sivil Toplum Kuruluşları (STK) neden bu eylemlere destek verdi?

Bu bana sanki içten içe kaynayan dip dalganın tufana dönüşmesi gibi geliyor.

Korkum nedir söyleyeyim mi?

Bu eylemler ve devamlarında başka marjinal gruplar ile STK'lar katılır da zincir etkisiyle bütün Türkiye'ye yayılırsa ve hükümet zorbalık yaparsa, hatta güvenlik güçleri ile halk arasında provokatörler aracılığıyla (Allah korusun) daha şiddetli çatışmaya evrilirse işte o zaman Türkiye'nin bittiği gündür. İnşallah böyle bir durum olmaz, olmasına da hükümet yetkilileri ve vatandaşlar olarak sağduyulu yaklaşımla izin verilmemeli.

Bu uyarıyı neden yaptım?

Valiliklerin aldığı kararla 21-25 Mart tarihinde İstanbul (Saraçhane hariç), Ankara ve İzmir'in genelinde her türlü toplantı, gösteri yürüyüşü ile basın açıklaması yasaklandı. Buna rağmen yer yer yapılan gösteriler polisin sert müdahalesi ile önlendi. Ancak İstanbul Valiliği bu süreyi 23.03.2025 günü saat 00:01'den 26.03.2025 günü saat 23:59'a kadar (4 gün) uzattı.

Bakınız, Anayasamızda; "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sırasında Güç Kullanımı ve Ölçüsüz Müdahale" başlıklı 34.maddesinde “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” şeklinde açıklanmış. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için yetkili makamlardan izin almak gerekmez. Fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır.

İktidar kendi siyasi gücünü kolluk kuvvetleriyle Anayasamızı by-ps yaparak muhalefeti veya STK'ları susturmaya kalkarsa rejimi tartışır hale getirir. Hiçbir hükümet halka rağmen iktidarda kalamamıştır. Eğer gücünü yasaların işleyişinden yana kullanırsa bu ülkemizin geleceği açısından olumlu yönde büyük önem arz eder. Geçmişten ders çıkarmak iktidarı ile muhalefetiyle ve diğer kurumlarıyla "Demokrasi, hak, hukuk ve adalet" kavramlarına sahip çıkmak zorundadır.

Gelişmeler ülkenin ekonomisine de büyük darbe vuruyor.

19 Mart itibariyle başlayan gözaltı ve tutuklamalar sonrasında gelişen sokak yürüyüşleri, gösteriler ekonomik parametreleri de bozdu.

Borsa İstanbul (BİST) yüzde 16 civarında düşerken yatırımcılar özellikle kredili hesapta yakalananlar panik satışıyla büyük zarara uğradı. Dolar bir ara 41 TL'yi, Euro 46 TL'yi gördü. TCMB, gerçekleştirdiği olağanüstü toplantı sonrasında gecelik vadede borç verme faiz oranını 2 puan artırarak yüzde 46’ya yükseltilmesine karar verdi. Ayrıca dolardaki yükselişi frenlemek için piyasaya bu süreçte 20 milyar dolar civarında satış müdahalesi yapıldı. Türkiye'nin kredi risk pirimi (CDS) 250'li seviyeden 328 seviyesine yükseldi. Önümüzdeki dönemde daha nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz.

Tabi bütün bunlar ülkemizde bir sorunu ortaya koyuyor. Hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu?

Sonuçta bedelini milletçe ödüyoruz, ödeyeceğiz. O nedenle aman ha! "DEMOKRASİ ve ADALET" kavramlarına sahip çıkalım.