Selman Yümnü'nün "Muhalefet kazandı" başlıklı köşe yazısı
15 Mart 2011 tarihinde başlayan Suriye iç savaşı 8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin devrilmesi ilk devresini tamamlamış oldu. Şimdi sıra Suriye yeni yönetiminin şekillenmesinde.
Geçen 13 yıllık süre içerisinde her kim gözünü kapatsa görmezden gelse, olaylara sessiz kalsa, halkı bir katliama terk edip sırtını dönse de Türk devleti her zaman Suriye halkının yanında olmaya devam etti. Uluslararası toplantılarda Suriye halkının sesi oldu ve Esad’ın katliamını dünya kamuoyuna duyurmaya çalıştı.
Milyonlarca kişi başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine ve dünyanın birçok ülkesine iltica etmek ve katliamdan kaçmak zorunda kaldı.
Türkiye devleti ve hükümet olayların başladığı ilk günden bugüne tüm eleştirilere rağmen politikasını değiştirmedi ve dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Suriye olaylarında da mazlum halkın yanında olmaya devam etti. Süreç yürütülürken birçok yanlış yapıldı, göç politikası sıkça eleştirildi ve özellikle bazı bölgelerde Suriyeli yoğunluğu büyük eleştirilere sebep oldu. Evet eleştirilecek pek çok şey oldu insanların sinir uçlarına dokunan ve toplumsal olaylara sebep olacak birçok olayı kolayca hatıralarımızda canlandırabiliriz.
13 yıllık bu süreçte milyonlarca göçmen Türkçe öğrendi, Türkiye’de eğitim gördü, Türkiye’de ticaret yaptı ve bu birikimler ile Suriye’ye geri dönecekler. Suriye içerisinde artık sadece Türkmenler değil Suriyeli Araplar ve diğer etnik kökenden insanlar da Türkçe konuşuyor ve anlıyor olacak.
Bu birikimler ile Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye bu sancılı süreçte en çok söz hakkına sahip ülke olarak ağırlığını koyduğunu göreceğiz. Şehirlerin yeniden inşa edilmesi sürecinde Türk şirketlerine büyük pay düşeceğini söylemek çok kolay olacaktır. Özellikle Fırat kalkanı ve Barış Pınarı harekatları ile kontrolümüz altında olan Suriye’nin Kuzey bölgesi artık Türkiye’nin arka bahçesi olarak kalacaktır. PKK/YPG bölgeden temizlenerek ekonomik aktiviteler artacak ve bu pastadan en büyük payı Türkiye alacaktır.
Elbette Suriyeliler büyük ölçüde ülkelerine dönecekler. Kimse keyif için topraklarını evlerini geçmişlerini bırakarak başka bir ülkeye göçmedi. Herkes çocuklarını korumak, kimyasal silahlardan kaçmak ve katliama uğramamak için bu kararı aldı. Binlerce kişi bu zulümden kaçarken Akdeniz’in sularında yaşamını yitirdi. AYLAN bebeğin Türkiye sahillerine vuran cansız bedeni hepimizin hafızasına kazınmış acı bir görüntü olarak kaldı. Sınanmadığımız bir acı üzerinden konuşmak ne kolay değil mi?
Tüm bu yaşanan gelişmeler sadece Suriye muhaliflerini ilgilendirmiyor elbette. Seçim döneminde iktidarın en çok eleştirildiği konuların başında gelen Suriyeli göçmen meselesi gelecek 4 yıllık süre içerisinde sorun olmaktan çıkar ise iç siyasette muhalefetin yeni bir siyaset anlayışını benimsemesi gerekmektedir. Yani Suriye’de muhalefet kazanırken Türkiye’de muhalefet seçim malzemesi olarak kullandığı büyük bir argümanı kaybetmiş olacak.
13 yıllık süreçte binlerce insan öldü ve milyonlarca insan göçmen olarak dünyanın birçok ülkesine göçtü ama BAAS rejiminin çöktüğü, Esad ülkesinden kaçtığı, İran Suriye’deki ağırlığını kaybettiği, Rusya bir diktatöre hamilik yapılamayacağını anladığı, Hizbullah ülkeyi terk etmeye başladığı, Arap aşiretleri Amerika destekli PKK/YPG’yi bölgeden çıkarmaya başladığı bir günde bölgede çizgisini hiç değiştirmeyen ve Özür Suriye Ordusunu Eğitip donatan Türkiye bölgede varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Emevi Cami’nde Cuma namazı kılınacak mı bilinmez ama Erdoğan’ın öncülüğünde Türkiye’nin Suriye siyaseti bir kez daha göstermiş oldu ki bölgede Türkiyesiz bir siyaset yürütmek mümkün değil.