Hasret Aksoy'un "Popüler kültürde çürüyen Karasu" başlıklı köşe yazısı

Karasu, bir zamanlar sakinliği ve doğal güzellikleriyle bilinen bir ilçeydi. Ancak bugün, popüler kültürün kurbanı olmuş bir toplumun minyatür haline gelmiş durumda. Gösterişin, tüketim çılgınlığının ve zenginlik yarışının hayatlarımızı ele geçirdiği bir çağda yaşıyoruz. İnsanlar, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünya malına sarılıyor, her türlü yolsuzluğu ve ahlaksızlığı göze alarak bu yarışta ön sıralarda yer almaya çalışıyor. Zengin daha zengin, fakir ise daha fakir hale gelirken, toplumun tüm katmanlarında bir çöküş yaşanıyor.

Karasu’da da bu düzenin etkileri her yerde hissediliyor. Gösteriş uğruna aileler yok oluyor, çocuklar yalnızlaşıyor. Anne babalar, çocuklarının karakterlerinden çok giydikleri kıyafetlere, bindiği arabalara önem veriyor. Kolej yarışları, kreş rekabetleri, kurslar, sınavlar derken, çocuklar birer başarı makinesi gibi görülüyor. Asıl olan, onların insanlık değerleriyle donanmış bireyler olarak yetişmesi gerekirken, kapitalizmin çarklarına hapsediliyorlar. Ebeveynler, kendi egolarını tatmin etmek için çocuklarını kullanıyor, bu süreçte ne çocukluklarına saygı gösteriliyor ne de birey olmalarına izin veriliyor.

Toplum artık iki çift samimi laf edebilecek insanları barındırmıyor. Sohbetlerin konusu adını bilmediğimiz lüks markalar, gidilen oteller, alınan arabalar... İnsanların tek derdi, sosyal medyada sergileyebilecekleri bir yaşam yaratmak. Bu tüketim çılgınlığı hem ahlaki hem de maddi anlamda bizi uçurumun kenarına sürüklüyor. Ormanlarımız otel projelerine kurban edilirken, bu otellerde kalma yarışına giren uyuşmuş bir toplum haline geldik. Üretimin durduğu, dışarıdan mercimek ve fasulye aldığımız bir ülkeyiz artık. Çiftçilerimiz toprağını ekemezken, biz ithal gıdalara razı oluyoruz. Yoksulluktan intihar eden insanları duymazdan geliyoruz, çünkü onların varlığı bizi rahatsız etmiyor; bizi rahatsız eden tek şey, çantamızın markası.

Bu düzen, bizi sadece bireysel değil, toplumsal olarak da yok ediyor. Çocuklarımızı yarıştırıyor, kurslardan kurslara sürüklüyor, kendi egemenliğimiz altında adeta eritiyoruz. Kapitalizmin çarklarında sıkışmış bu toplum, ahlaki değerlerini bir bir kaybederken, geride ne bir vicdan ne de bir umut kalıyor. Bu gidişatı durdurmak için önce kendimize, sonra da çocuklarımıza dönüp bakmalıyız. Onları bu yarıştan çekip çıkarmalı, insani değerlerimizle yeniden buluşturmalıyız. Aksi takdirde hem çocuklarımızı hem de geleceğimizi bu düzenin dişlileri arasında kaybedeceğiz.