1920’li yıllarda epilepsi hastalığının tedavisinde kullanılmaya başlanan ketojenik diyet, 1990’lı yıllarda bazı kanser türlerinin tedavisinde de kullanılmıştır. Günümüzde zayıflama sürecinde uygulanan popüler diyetlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Düşük karbonhidratlı, yeterli protein ve yüksek yağ oranına sahip bir diyettir.
Düşük karbonhidrat alımı sonucu vücut enerji kaynağı olarak karbonhidrat yerine yağı kullanmaya başlar. Yağ hücrelerinden keton üretilmesi görevi karaciğer tarafından gerçekleştirilmektedir. Ketojenik diyet programında amaç; keton cisimciklerini üretmektir. Uzun süreli açlık ya da yüksek miktarda yağ alımına bağlı olarak ketonlar üretilir ve bu duruma ‘ketozis’ denilir. Ketozise ulaştıktan sonra hücreler, tekrar karbonhidrat tüketilene kadar enerji üretmek için ketonları kullanmaktadır. Vücutta depolanan yağın enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi için ketojenik diyetler 50 gramdan az karbonhidrat içermektedir. Ancak bu durum tamamen bireyseldir. Bu nedenle bazı bireylerin vücutlarında keton üretilebilmesi için daha kısıtlı bir diyete ihtiyaç duyulabilmektedir.
Beyin enerji kaynağı olarak sadece glikoz ve ketonları kullanmaktadır. Ancak ketonlar glikoz kadar yüksek enerji vermediğinden uzun dönem bu diyetin uygulanması bilişsel problemler doğurabilir. Kişilere göre değişmekle birlikte bu diyeti uygulamaya başladığımız 3. günden itibaren vücudumuzda ketonlar üretilmeye başlar. Ketonun üretildiğini idrar ve serumdaki ölçümler yanı sıra nefeste aseton kokusu hissedilmesi gösterir.
Çok kısıtlayıcı bir diyet olduğu için uzun süre uygulanması zordur. Karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyi seven toplumumuz tarafından hayat tarzı haline getirilebilmesi zor bir beslenme yöntemidir. Ketojenik diyetin uzun dönem ya da uzman kontrolü dışında uygulanması çeşitli yan etkilere de sebep olabilmektedir. En önemli sorunlar az posa tüketimi sebebiyle gastrointestinal problemler ve hayvansal ürünlerin fazla tüketimi nedeniyle kan yağlarında meydana gelen artıştır. Ayrıca sebze-meyve tüketimindeki kısıtlılık sebebiyle vitamin- mineral yetersizlikleri ve osteoporoz görülme olasılığı da sorunlar arasında olabilir. Vücutta enerji kaynağının değişmesine bağlı olarak halsizlik, yorgunluk görülebilir. Yüksek miktarda hayvansal protein alımı sonucunda idrarın daha asidik bir hale gelmesi kalsiyum ve ürik asit seviyelerini arttırabilmektedir. Bunun sonucunda ise böbrek taşlarına yatkın bir hale gelmenin dışında yüksek ürik asit düzeyi riskini de arttırabilmektedir.
Sağlıklı beslenme kuralları çerçevesinde günlük alınan enerjinin %25-30’u yağlardan, %12-15’i proteinden ve %55-60’ı karbonhidratlardan gelmelidir. Ancak bazı bireylerde uzun süreli diyet uygulama, yanlış diyetler uygulama, çok fazla kilo alıp-verme ya da sağlık problemleri gibi sebeplerle vücut ağırlık kaybına direnç göstermeye başlamaktadır. Böyle durumlarda uzman kontrolünde ve çok uzun süreli olmayacak şekilde ketojenik diyetler tercih edilebilmektedir. Ketojenik diyet sonucu birey ağırlık kaybı sağladığında karbonhidrat alımı kademeli bir şekilde artırılarak tekrar sağlıklı beslenme kurallarına dönülmelidir.