Oğuzhan Kır'ın "Gazeteci, eleştiriye tahammül edebilen kişidir" başlıklı köşe yazısı
İnternet çağıyla birlikte son yıllarda dijital dünyanın toplumu etkisi altına alması ile sosyal medyanın, insan hayatı içine dahil olması sonucu kendini gazeteci, basın mensubu hatta sosyal medya habercisi şeklinde tanımlayanların sayısında astronomik bir artış meydana geldi. Gazeteciliğe dair hiçbir altyapısı, yeterli eğitim ve donanıma sahip olmayan kişilerin, sosyal medya ve yerel medya platformlarında, neredeyse çoğu duyumlardan ve izledikleri videolardan etkilenerek, kendi sığ düşüncesi dışındaki herkesi ve her şeyi bilgisiz ve fütursuzca, olumsuz yönde, hakarete varan ifadelerle eleştirmesi ve bu kişilerin, kendilerine yapılan her türlü uyarı ve eleştiriye de yine hakaretle ve çeşitli engellemelerle cevap vermesi, yaklaşık 200 yıldan beri aziz milletimizin sesi olmuş kadim gazetecilik mesleğine ve basın dünyasına büyük zarar vermektedir.
Yüksek lisansımı Osmanlı Basın Tarihi konusunda yapmış bir basın tarihçisi olarak, hayatını basına adamış, işini hakkıyla yapan gazeteci, muhabir ve basın mensuplarına naçizane tavsiyem; dijital dünyanın yaygınlaştırdığı sosyal medyanın bir ürünü olan bu kişilere, kadim gazetecilik mesleğinin kanun ve kurallarını öğretmeleridir. Zira, sosyal medyada veya yerel medyada hakaret etmeyi alışkanlık haline getirmiş, uyarı ve eleştiriye son derece kapalı olan bu kişiler Türk basınının olduğu gibi yerel basının da kalitesini düşürmekte, en büyük zararı gazetecilik mesleğine vermektedirler.
Meselemizi, Osmanlı’nın son zamanlarında fikir olarak tamamen zıt görüşte olan aydın ve mütefekkirlerin dönemin gazetelerinde birbiriyle giriştikleri fikir çatışmalarını ne kadar büyük bir edep ve saygı çerçevesinde kaleme aldıklarını gösteren bir örnekle kapatalım.
Osmanlı’nın son döneminin ünlü siyasetçi, gazeteci ve mütefekkirlerinden Ali Kemal Bey’in Mısır’da çıkardığı Türk Gazetesi’ne, onunla tamamen zıt görüşte olan, Türkçülük akımının önde gelen düşünürlerinden tarihçi ve siyasetçi Yusuf Akçura meşhur “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesini 1904 yılında göndermiş, Ali Kemal Bey ise gazetesinde bu makaleyi üç sayı yayımlamıştır. Fakat Akçura’nın fikirlerine katılmayan Ali Kemal, “Cevabımız” adlı bir makale kaleme alarak Türkçülük fikrine karşı Osmanlıcılık fikrini savunmuş, Akçura’yı eleştirmiştir. Taraflar gazetenin yeni sayılarında sürekli olarak birbirlerini eleştirmişler ve çıkış yolu aramışlardır. Tartışmalar öylesine büyümüştür ki, Türk Ocakları kurucularından Ahmed Ferid (Tek) tartışmalara dahil olmuş, Türkçülük fikrini savunduğu köşe yazılarını göndermiş, Ali Kemal Bey ise kendi gazetesinde, kendini eleştiren bu yazıları yayımlamış ve sonraki sayılarda cevap vermiştir.
İlerleyen yıllarda tartışmalara Süleyman Nazif, Ahmet Ağaoğlu, Tunalı Hilmi, Türkolog Azerbaycanlı Dr. Hüseyinzade Ali, Macaristanlı Ünlü Türkolog Vambery gibi mütefekkirler de dahil olmuş; dergi, gazete ve kitaplarda birbirlerini eleştirmişler fakat hiçbir zaman saygıda kusur etmemişler, birbirlerini engellememiş, saygıda kusur etmemişlerdir.
Günümüzde küçük, sıradan bir meseleyi konuşamayan, kutuplaşma gibi içi boş bir söyleme başvurarak tartışmadan kaçan, tenkide kapalı kişilere; bu işi hakkıyla yapan gerçek emekçi gazetecilerin artık daha fazla yol vermemesini umuyorum.