Halkın kendi kendine oluşturduğu, hiçbir yazılı metine dayanmayan kanunlara "etik ilkeler" denir. İnsan davranışının etik temelleri her sosyal bilime yansır: antropolojide bir kültürün bir diğeriyle ilişkilendirilmesinde yer alan karmaşıklıklar yüzünden, ekonomide kıt kaynakların paylaştırılmasını içerdiği için, politika biliminde (siyaset bilimi) gücün tahsisindeki rolü nedeniyle, sosyolojide grupların dinamiklerinin köklerindeki yeri itibariyle, hukukta etik yapıların ilke ve kanunsallaştırılması nedeniyle, kriminolojide etik davranışı öven etik olmayan davranışı kötüleyen hali ve psikolojide de etik olmayan davranışı tanımlayış, anlayış ve tedavi edici rolüyle mevcuttur.
Kanun veya yasa, bir anayasal hukuk sisteminde, yetkili organlarca meydana getirilen hukuk kurallarıdır. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler birer hukuk kuralıdır. Yürürlükte olan hukuk kurallarının tümüne mevzuat denir. Dar anlamında kanun, yasama organınca yapılan kanun adıyla gerçekleştirilen işlerdir.
Çoğu konuda yasalar ve etik aynı doğrultuda olmakla birlikte etik ve yasalar aynı şey değildir. Bu konuda iki farklı temel yaklaşım mevcuttur; birinci yaklaşım, yasaların kamu yaşamı ile ilgili olduğunu, etiğin ise özel alanın bir konusu olduğu, yasalar açık ve net olarak tanımlanmış herkese karşı uygulanan zorlayıcı uyulmaması halinde yaptırımı olan düzenlemelerdir. Etik ise kişisel görüşlerimize göre bizim yaşamımızı düzenlerken seçimlerimizi yansıtan bir alandır. Bu düşüncenin bir diğer çeşidi de yasalar uyulması gereken asgari standartları belirlerler, öte yandan etik ise daha yüksek, olması gereken arzulanan bir düzeydir. Etik olmak arzulanan bir şeydir ancak uyum zorunluluğumuz yasalarla sınırlıdır.
İkinci yaklaşıma göre ise yasalar iş etiğinin ana yapısını oluşturur. Duruma göre iş yaşamına uygulanabilecek etik kurallar vardır ve bunlarda yasa düzenleyiciler tarafından yasalara aktarılmalıdır. Bu yaklaşım tarzının şiarına göre “bir şey yasal ise ahlaki olarak ta uygundur”
Yukarıda açıklanan her iki yaklaşım da temelde yöneticilerin karar alırken yalnızca yasaları dikkate almasını önerirler. Bu uygulama yanlış olmanın yanında son derece de tehlikeli bir yaklaşımdır. John R. Boatright’a göre pratik açıdan yöneticiler birçok nedenle karar alırken hem etik hem de yasal boyutunu dikkate almalılar. Yazara göre böyle davranmaları için bazı nedenler şunlar;
Öncelikle yasalar iş dünyasındaki bazı konuları düzenlemeye uygun değildir, gayri ahlaki olan her şey yasa dışı değildir. Örneğin bir diktatörün halkını baskı altına almak ve özgürlüklerini kısıtlamak için kanunlar çıkarması ya da çıkarttırması yasal olmakla birlikte etik açıdan sorgulanabilir uygulamalardır. Bir şeyin yasa dışı olmaması onun ahlaki olarak uygun olduğunu göstermez.
İkincisi kanunlar yeni gelişen alanları düzenlemekte genellikle yavaş davranırlar. Kanunlar genellikle tepkiseldirler ve sorunlar kamunun dikkatine gelinceye kadar çoğu zaman uzun süre geçer, yasal düzenlemelerin yapılması uzun zaman alır ve bu arada önemli zararlar da oluşabilir. Bu durum yeni ortaya çıkan hususlarda olduğu gibi bazen uzun süredir bilinen konularda da ortaya çıkan bir sorundur. Mübeccel Kıray'a göre “Göreli olarak daha hızlı ve daha kapsamlı değişme hallerinde, her iki temel yapıda da görünmeyen, fakat oluşum içerisinde beliren ve bütünleşmeyi olanaklı kılan” sosyal yapı unsurudur diye tanımladığı şey Tampon Kurumdur. Yani toplum açısından uygun olmayan bir kanuna karşı halkın geliştirdiği geçici çözüm olarak basitleştirebiliriz. Örneğin: ülkemizdeki konut sorununa halk kendi içinde "Gecekondu" yaparak geçici çözüm bulmuş fakat zaman içinde bu yapılar kalıcı hale gelmiştir.
Toplum sosyolojik olarak beraber yaşayan bir insan topluluğundan daha fazla bir şeydir. Çıkarılan her kanunun çıkarıldığı ülkenin insan yapısına, kültürüne, eğitim seviyesine, etnik kökenine, coğrafyasına, iklim koşullarına gibi daha saymakla bitmeyecek dinamiklerine uygun olması gerekir. Bunların dikkate alınmadığı her düzenlemede toplumsal sorunların çıkacağı ülkelerin kendi tarihlerinde yaşadıkları tecrübelerle sabittir.