Birlik ve beraberlik; toplumun, hatta toplumların en çok muhtaç oldukları çok önemli bir husustur. Çünkü toplumun huzuru, güveni ve emniyeti buna bağlıdır.

 

Aile içi huzursuzluk o ailenin yıkımı demek olduğu gibi, ulusların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar, tefrika, fitne ve fesat hareketleri de toplumların yıkımına sebep olmaktadır. Nedeni ise, insan toplumsal bir varlıktır. Tek başına yaşayamaz. Mutlaka aile ve toplum içinde yaşamaya mecburdur. Bırakınız insanları diğer canlılar da toplumsal yaşamaya mahkûmdur. Öyle ise, toplumun huzuru birlik, beraberlik, kardeşlik, dirlik ve düzen esasına bağlıdır.

 

Zaman zaman ailenin ve toplumun huzurunu bozucu olaylar ve etkenler olabilir. Özellikle toplumu ilgilendiren; harp, darp, darbe, siyasi rekabet, seçimler, haksız ve yersiz ekonomik ve politik anlaşmazlıklar toplumun kutuplaşmasına, ayrışmasına, ikilemleşerek davranış bozukluklarına neden olabilirler. O zaman insanlar bunun farkına varıp birliğin ve beraberliğin bozulmaması için acilen tedbir almaları gerekir.

 

Gerek yöneticiler, gerekse toplum önderleri, duayenler, bilge insanlar önde olmak üzere, tüm halk kitleleri konumları itibariyle inançları, mezhep ve meşrepleri, siyasi düşünceleri ne olursa olsun söylemlerine, eylemlerine dikkat etmeleri, his ve heyecana kapılmadan olgun ve akıllı hareketler sergilemeye dikkat etmeleri, hoşgörülü olmaları, empati, kendisini başkalarının yerine koyarak onun yerinde ben olsam acep ne yaparım gibi mantıklı düşünüp olgun hareket etmemiz gerekmektedir.

 

Asla ayrıştırıcı, ayırımcı, öteleyici, iteleyici, tezyif edici (küçültücü) hal ve hareketlerden kaçınılması zorunludur. Aksi halde fitne ateşine su yerine benzin dökmüş oluruz ki, ‘arı sokar kendi ölür misali bindiğimiz dalı kesersek kendimiz düşeriz’ gerçeğini görerek davranmamız icap etmektedir.