Tersane-i Amire, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren Gelibolu’da teşekkül eden daha sonra devletin genişlemesiyle İstanbul Haliç’te esaslı bir teşkilata kavuşan Osmanlı denizciliğinin merkez üssüdür. İstanbul, İzmit, Gemlik, Edincik, Gelibolu, Sinop ve Alanya tersaneleri Osmanlı’nın en meşhur tersaneleridir. Tersane-i Amire, Kanun-i Sultan Süleyman’ın kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa zamanında en parlak dönemini yaşamıştır.
1700’lü yıllarda Kocaeli Sancağı’na bağlı bir kaza statüsünde olan Karasu, Tersane-i Amire ocaklığıdır. Karasulular, devletin savaşa girdiği olağanüstü dönemlerde Tersane-i Amire’nin sandal tahtası, yelken direği, kürek, serenlik ve dümenlik, manivela gibi ihtiyaçlarını karşılıyordu. Bu aletler her yıl kereste serdarı tarafından gemilerle gelinerek teslim alınıyordu. İşlemin Karasu ayağını ise Karasu Ayanı yönetiyordu.
Sevkiyatlar, Sakarya İskelesi, Melen İskelesi ve Tahta İskelesi olmak üzere üç noktadan gerçekleşiyordu. Tahta İskelesi daha sonra Haralambo olarak adlandırılmış olsa da günümüzde Karasu Orman İşletmesi’ne bağlı olarak varlığını hala sürdürmektedir.
1768-1774 tarihleri arasında Osmanlı Devleti, daima küçümsediği Rusya ile hem karada hem denizde savaşa girişmiş, ummadığı bir şekilde tarihinin en büyük hezimetlerinden birini yaşamıştı. Donanması Karadeniz’de adeta yok olan Osmanlı, savaş sonrasında hızla gemi üretimine odaklanmıştı.
Padişah fermanlar yayınlayarak imparatorluk genelinde seferberlik başlattı. 1 Kasım 1775 tarihinde Karasu Ayanı Derviş Mehmed’e gönderilen fermanda Karasululardan Tersane-i Amire’ye destek olmaları istenmişti. Nefs-i Karasu (K.Karasu), İncirli, Kuyumculu ve Milan halkı kısa sürede ormandan kestiği odunlardan 1544 adet sandal küreği ve 496 adet sandal tahtasını hazır etti. Kocaali ve Lahna Karyesi ise siparişleri noksan teslim etti. Kendilerine verilen uyarıyı dikkate almadıkları gibi “İmdi bize isabet iden keresteyü tamamen virmezüz!” dediler. Bu işin elebaşı olan Kocaalili Halil Ağa yakalanarak mahkemeye çıkarıldı.
Bu olayın bir benzeri 1816 yılında Darıçayırı’nda meydana geldi. Darıçayırı halkı kereste yerine odun kesmişti. Bunun üzerine Karasu Ayanı Genç Mustafa Bey 50-60 süvarisiyle Darıçayırı’nı bastı ve çıkan çatışmada Molla Ömer, Molla Ali ve Molla Hasan öldürüldü. Köy halkı Mustafa Bey’den şikayetçi oldu. Görülen davada Mustafa Bey haklı bulunarak yeniden ayan seçildi. Sonrasında ise Mustafa Bey Cuma namazı çıkışı Karasu Merkez Camii’nin önünde suikast sonucu öldürüldü.