Sultan Güner'in "Savaş, çocuklar ve kadınlar" başlıklı köşe yazısı

Özdemir Asaf derki;

Biliyor musun üstad;

Hala kirlenen renkleri temizleyebilecek çocuklar var.

Ah bi de…

Bi de…

Vurulmasalar…

Dünyanın birçok yerinde savaşlar tüm acımasızlığıyla sürüyor ve çocuklar, kadınlar öldürülüyor. Savaşları çıkaranlar her ne sebeple olursa olsun en masum kişilerin, sivillerin ölümlerine, sakat kalmalarına yol açıyorlar.

Anneler savaşın aldığı canları doğurandır. (Ne yazık ki savaşı çıkaranların da anneleri var ama onlar para ve güce tapan bir avuç zengin ve onları temsil edenler, yani dünyanın para babaları…)

Anneler savaş istemez ama savaş sonucu en çok onların canı yanar. Esir alınan kadın ve çocuklara tecavüz, işkence, ölümle sonuçlanan vahşet yaşatılır! Ortadoğu bataklığında yapılan savaşlarda ganimet olarak görülüp köle pazarlarında! Satıldığı haberlerini bile daha birkaç yıl önce okuduk!

21. yüzyılın ilk çeyreğinde olsak da her geçen gün vahşet haberleri bitmiyor.

İnsan insanı niye öldürür? Ve hiç tanımadığı hatta hiç tanıyamayacağı insanı gidip ülkesinde niye öldürür! Vatan, din, millet meselesi denilse bile arkasında mutlaka ticaret, yer altı ve yerüstü zenginliklere konma savaşı olduğunu elbette biliyoruz.

Savaş koşullarını hazırlarken yıllarca alttan alttan halkı işler hazır hale getirir! Bir dolu entrikalar çevrilir, yalan yanlış bir sürü iddialar ortaya atılıp inandırılır, ta ki istedikleri sonuca ulaşana kadar…

Dünyanın gözüne sokularak bariz kitlesel ölümler gerçekleştiriliyor. Bu defa bir müzik festivalindeki 260 gencin katledilmesi haberi Filistin’in canavar gösterilmesine yetti, algı ile yönetilen bir dünyaya bu yeterli geliyor ne yazık ki… Camii, kilise, hastane demeden bombalayarak soykırıma soyunmuş bir büyük güçle karşı karşıya Filistin halkı. 15 günde 2000’i çocuk 6.000 insanın öldüğü yazıldı sosyal medyada. Her bir can değerlidir, ister Yahudi olsun, ister Müslüman insanlar ölüyor…

Savaşta kazanan yoktur, hangi taraf kazandığını düşünürse düşünsün her kurşun bir ananın yüreğini dağlar! Büyük vahşeti canlı canlı izliyoruz ekranlarda, o çocukların ölü bedenlerini taşıyan anneleri ve babaları izlerken bu büyük vahşetin karşısında çaresizlik hissedip lanet okumaktan başka söz bulamıyoruz!

Kazanan yoktur derken elbette ki çıkarları olup da çıkarları uğruna çocukları katledenler (silah tüccarları, yeni teknolojilerini deneyenler!) var… İnsanların üzerinde, kentleri yok ederek yeni ölüm makinelerini deniyorlar! Umarım tarih bir gün derslerini verir…

Tolstoy: “Savaşı öven insanları savaşın tam içine, en ön cepheye; saldırının, şiddetin tam ortasına yollayın” der.

Bertrand Russell: Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir” der.

'Savaş istiyoruz!'
En önce vuruldu
Bunu yazan.’ der Bertolt Brecht şimdilerde savaş isteyenler ölmüyor! Çoğu en yoksul kesimden yine iş bulamayıp paralı asker olan insanlardan da oluşuyor…

Bertolt Brecht 2.Dünya Savaşı sırasında savaş hakkında şöyle yazar:

Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun,
Bulutların rüzgarla sökün ettiği.
Ama savaş öyle değil, savaş rüzgarla gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama ‘barış’ ağaç değil, ot değil ki yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.

Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez insana:
Savaşa karşı
Barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
'Hayır yaşayacağız!' demek.
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.

Onlar demir çeliği elinde tutan birkaç kişidir,
Yoktur karabasandan bir çıkarları
Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.

Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi
Savaşı yener miyiz?
Bunu sen bileceksin.
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün 'Yok! ' dediğini:
Düşün ki savaş geçmişin malı
ve barış taşıyor gelecekten.   

Çeviri: Atilla Tokatlı  

Küçük not: Boykot yapılıyorsa ‘almayarak’ yapılır, satın alıp dökmek diye bir boykot çeşidi yok!

Traji-komik duruma düşüp İsrail’e ve dünyaya güldürmeyelim kendimizi… Öyle bir defa markete gidip almayıp diğer gidişte de alınmaz! Net şekilde ‘hiç’ alınmaz! Çok basit tabirle ticari olarak zarara uğrarsa savaştan vazgeçer düşüncesi taşır ve ülkece yapılırsa sonuç alınabilir… Bir zamanlar dolarla sümüğünü silenler vardı, akıllara ziyan cehalet örneğinden farklı değil bu; içecek satın alıp yollara dökmek!

Karikatür, bu savaş durumundaki iki ülkenin en geniş kitlesi yani ‘halkın’ durumunu özetlemiş.

Son çizelge ise İsrail’in Filistin’i yıllar içinde işgalinin göstergesi, bu defa kalan yerlere göz diktiğinden bu soykırımı gerçekleştiriyor!

Son sözü Marcus Tullius Cicero (M.Ö. 106 – M.Ö. 43) yüzyıllardır aklı başına gelmemiş ve geleceğine de pek inanamadığımız günümüz gözü dönmüşlerine söylesin;

En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir!