Tugay Bilgen'in "Göz ardı edilen potansiyel ‘huzursuzluk’" başlıklı köşe yazısı

Yapmak istediğim onca şey var, ama yapacak gücüm yok. Çevremdekiler “Artık bir şey yapmalısın” diyor. Bana nasıl yapacağım hakkında türlü akıllar veren sayısız insanla çevrili dört bir yanım. İşin en gülünç yanı ise bana söyledikleri şeyleri ben zaten biliyorum. Kısır bir döngüde hapsolmuş gibiyim. Benzin deposu boş bir arabada, gideceğim yolu bilmek neye yarar ki. Benim zaten bildiğim şeyleri, bana tekrar tekrar anlatsanız ne fayda. Ben de şikayet etmeye başlıyorum en nihayetinde. Yoldan, arabadan, yolculukta olmaktan. Her şeyden şikayet etmeye başlıyorum. Ama ne fayda… İşte size içindeki itici kuvveti kaybetmiş kişinin sözleri. Ne kadar tanıdık ne kadar yabancı geldi, onu size bırakıyorum. Ben bu hafta size bu itici kuvvet hakkındaki gözlemlerimden bahsedeceğim.

Mesleğimin ilk yıllarında bu tür şikayetlere sahip insanlarla karşılaştıkça kendime sormaya başlamıştım. İnsanı harekete geçiren, konfor alanının dışına çıkmasını sağlayan o güç nedir? Bu güç artıp azalabilen bir şey mi? Bu gücün oluşumu insanın kendi elinde mi yoksa bir şans bir kader mi? Arayışım sürecinde özellikle yerinde duramayan, “bir şey yapmam lazım” diyen kişileri gözlemledim. Ortak noktaları neydi? Diğerleri yerinde sayarken bu kişiler gündelik zorlukları yok sayıp nasıl harekete geçebiliyordu? İşte bu arayış beni gülünç bir gerçekle karşı karşıya getirdi. Fark ettiğim şey ise konfor alanından çıkmak diye bir şeyin olmamasıydı. Çünkü hareket, konfor alanına dönmek içindi. Biz meğer yanlış soruyu soruyor muşuz. Biz nasıl konfor alanımızı terk edip kendimizi geliştiririz sorusu ile uğraşırken asıl meseleyi gözden kaçırmışız. Dikkat edin, ‘Hareket konfor alanına dönmek içindir. Yani harekete geçmenin ilk şartı konfor alanının yok olmasıdır. Bizler var olan bir konfor alanından hiç çıkmadık. Önce konforumuz elimizden gitti, biz ise yine o konfora ulaşabilmek uğruna harekete geçtik. Bizi harekete geçiren şeyin adına da kısaca ‘huzursuzluk’ diyebiliriz. Görünen o ki, insan içindeki en kuvvetli itici güç huzursuzluk. Burada yeri gelmişken değinmeliyim, huzursuzluk ile en sık karıştırılan durumun ise ‘memnuniyetsizlik’ olduğunu gördüm. Bizler hayatımızdaki birçok şeyden memnun değiliz. Ama ne kadarından huzursuz olduk? Aralarındaki farkı merak edenler için basitçe huzursuz kişi yerinde duramazken, memnuniyetsiz kişiyi şikayet eder diyebiliriz.

Bizler için zor kısmına gelecek olursak. Huzursuzluğu idare etme konusunda oldukça zayıfız. Huzursuzluk hissine karşı tavrımız ondan kaçmak veya onu bastırmak şeklinde. Huzursuzluğu neredeyse yaşayamıyoruz diyebilirim çünkü ortaya çıktığı anda onu sonlandırmak için var gücümüzle çabalıyoruz. (Bu çabaların genel başlığına ‘narkotik eylemler’ diyorum ve bu başka bir günün konusu olacak.) Sonuç olarak huzursuzluğa karşı uyguladığımız bu tavır, bizi ilerletecek tek kuvveti de elimizden kaçırmamıza sebep oluyor. Aslında bu yaklaşımı anlamak çok güç değil çünkü huzursuzluk yakıcı bir his. Tıpkı benzin gibi. Ama unutmayın ‘benzin yanıcı olduğu için arabayı ilerletir.’

Bana sorarsanız huzursuzluk yanlış anlaşılan ve potansiyeli göz ardı edilen bir konu. Bizler ise huzursuzluk hissi ile olan ilişkimizi tekrar gözden geçirmeli ve bu hissi idare edebilmenin yollarını keşfetmeliyiz. Aksi halde deposu boş arabalar içinde yaşam trafiğini kitlemeye devam edeceğiz.

Esenlikle kalın.