Sene başından beri bu konuda sayısız haber yaptık. Kurudere, Gölköprü, Ardıçbeli ve Ortaköy bize ulaşan mahalle muhtarları arasında, bize ulaşmayan ve sorun yaşadığını bildiğimiz en az bir bu kadar daha mahalle muhtarı var.
Hepsinin de şikayetleri aynı. Direklerin yan yatması, kabloların yerlerde olması, yeni abonelik alınmaması ve direk dikememe gerekçesi, devamında da direk dikmek isteyen olursa maliyetini kendisinin karşılaması yönünde talep edilmesi…
Devletin mahremi olan iletişim kurumunun özelleşmesi ne kadar yanlışsa, Özelleşen bir firmanın hizmet verememesi de bir o kadar yanlış. Vatandaştan parayı alıyorsun ama hizmet veremiyorsun. Vereceksen de maliyetini sen karşılayacaksın diyorsun. İlginç…
En son Ardıçbeli’nin Telekom sorununu dile getirdik. 15 Nisan’da yaptığımız haber sonrası aynı gün Türk Telekom Genel Merkezi’nden bize ulaştılar. Bir ay içerisinde sorunun çözüleceğini ve durumu muhtara iletmemizi istediler. Sevindik…
Fakat geçtiğimiz cuma günü aynı sorunla Celal Muhtar bizi tekrar ağırladı. Üzerinden 4,5 ay geçmesine rağmen aynı sorun yine bıraktığımız gibi yerinde duruyor. Ortaköy Mahallesi Muhtarı İsmet Turan da telefonlarının kesik olduğunu ama sabit ücreti her ay ödediğini söylüyor. Hatta ilginç bir anısını da dile getirdi. “İki başmüdür emekli ettik ama bizim sorunumuz hala duruyor” deyince trajikomik durum karşısında gülmemi engelleyemedim.
Muhtarlar da mahallesinin sorununu çözemeyince vatandaşla karşı karşıya kalıyor. “Sen muhtar değil misin? Neden çözemiyorsun” gibi kendilerince haklı bir söylemle karşı karşıya kalıyorlar. Muhtar, devletin en küçük birimiyse, muhtar devletse çözecek mercidir doğru. Ama karşındaki devlet tarafından özelleştirilmiş ve denetimi yapılması imkansız hale gelmiş özel müteşebbis ise işte sonuç.
MÜTEAHHİTLER İHALELERE GİRMİYOR
Geçtiğimiz hafta, SATSO 34.Meslek Komitesi başkan adayı Murat Ekşi ve ekibi ile Serdivan’da gerçekleştirilen basın toplantısına katıldık. Konu döndü dolaştı devlet ihalelerine geldi. Aklıma direkt Tamamlanmayan okul inşaatlarımız, Yeni Mahallesi’ndeki mendirek ve Akkum mevkiindeki tahkimatlar geldi ki, tek sorunu olan ilçe biz değilmişiz.
Kimi ilçenin köprüsü yok, 10 aydır yol kapalı. Kimi ilçenin yolu, kimisinin falancası, filancası… Bir ilçe gazetecisi aklımdaki soruyu sordu: “Neden devlet ihalelerine sizden biri girmiyor?” Cevap aslında belli ama ilk ağızdan duyulunca daha da bir vahim oluyor. Verilen cevap şöyleydi:
“Devlet işin başlama tarihi ile bitiş tarihi arasındaki sürede enflasyon farkını yüzde 18’den hesaplıyor. Bu da müteahhidi haliyle zarara sokuyor. İş tamamlanamıyor. Oysaki enflasyonun üç hanelere vardığı ortadayken.
Karasu’da imam hatip lisesi ve yıkılan eski hastane karşısındaki iki okul binasının yapımı durdu. Sebebi malum. Sakarya Nehri ağzındaki mendirek yapılamıyor. İhaleyi alan firma bırakmak zorunda kalmış. Akkum mevkiine yapılması elzem olan 7 adet tahkimat ise ufukta karanlık… Kimse bir şey bilmiyor, tarih veremiyor.
Yani yapılmaması için her şey planlanıyor gibi. Akıl var, mantık var, izan var. Bu kadar mı zor bir ihaleyi güncellemek? Kendin ettin, kendin buldun enflasyonunun vatandaşa yansıması işte maalesef böyle. Tünel, yol, köprü, hastaneyi normal maliyetinden beş katı maliyete bir de garanti vererek yaptıran ülkemizin, küçük ihalelere düzenleyecek bir enflasyon oranı yok maalesef. Ama olsun AVM’ler dolup taşıyor değil mi?
Bir vatandaş güzel bir örnekleme yapmıştı. “Ülkeye bile bile atılan en büyük kazık olan Karasu’daki teknoloji üssünün yolunda ve temelinde bir beton kullanıldı ki sormayın. Havaalanı zemininde kullanılan beton. Yüksek tonajlı araçların deforme etmemesi için dökülen betonu istesen sökemezsin. O betonun maliyetiyle iki tane mendirek bir de tahkimatları yapardın” dedi. Ne diyelim hayrolsun…