Uzun bir süredir köşe yazısı yazıyorum. Sağ olsunlar gazetemiz ve sitemiz bize çok büyük imkanlar sağlıyor. Hiçbir zaman en ufak sansür ve ters direktifte bulunmadılar. Hem gazetemizde hem de sitemizde her görüşe ait yazılara rastlayabilirsiniz. Bende kendime yakın gördüğümden, meraklı olduğumdan, o veya bu nedenle bir şekilde içinde olduğumdan dolayı siyasi yazılar yazıyorum. Gönül ister ki her hafta Karasu’nun sorunlarını yazayım. Her hafta gerekirse aynı şeyi yazayım ama Karasu’yu yazayım.
Mesela Binali Yıldırım Sakarya’ya gelmiş. Hoş gelmiş. Yazmak isterdim geldiğinde Ferizli’de bulunan malum demiryolu şantiyesine de uğrasaymış keşke diye. Ya da “birileri sormamış mı ne oldu bu demiryoluna giden paralar” diye yazmak isterdim. Ama gelin görün ki tam bunları yazacağım başka bir gazetede bir köşe yazarının bir yazısını okuyorum mecburen ona bir şeyler yazmak geliyor içimden. Tutamıyorum kendimi. Galiba en büyük sorunum bu. Bu yüzden başarılı bir iş insanı, siyasetçi olamayacağım belki de. Hatta bu konuda destek bile almam gerekebilir. Bırak ne yazarsa yazsın değil mi? İlla cevap mı vermen gerekiyor? Ama işte söz konusu davan ve inancın olunca tutamıyorsun kendini.
Bu köşe yazarı (gençliğinden bir sıkıntısı olsa gerek) ülkücüleri ve Devlet Bahçeli’yi bir türlü hazmedememekte. MHP ile ilgili bir acısı var. Yazısında oraya girmiş, buraya girmiş, o ağlamış, geçmişte o bunu demiş; yazmışta yazmış. Tam ciddiye alacağım büyük ülkü devi olarak Yaşar Okuyan ve Namık Kemal Zeybek’in isimlerini zikrediyor.
Haliyle ciddiyetim bir anda kayboldu. Sadece tebessüm ettim. Kızılay meydanı ile eşek hikayesi geldi aklıma. Sonra bir düşündüm. Bu ve bunun gibiler yıllardır sallaya sallaya bir hal oldular. Hem MHP’ye hem Devlet Bahçeli’ye. Hem de yıllardır. Hiç bıkmadan. Acaba neden dedim? Sonra bu köşe yazarı ile ilgili birkaç tanıdığa geçmişinde ülkücülükle ilişkisi varmış gibi yazıyor, acaba doğruluğu var mı demiştim bir zamanlarda? Aklıma hemen o geldi.
Gülmüştüler sadece. O yazısında belirttiği Sakarya Öğrenci Yurdundaki anıları anlatmışlardı gülüşmüştük. Ama yazısından özellikle bir konuya cevap vermek isterim. Pazarcı bir esnafın ağlayarak MHP’den İyi Parti’ye geçmek zorunda kaldığını yazmış. Ne kadar gözü yaşlı olduğunu bilemem. Ya da gerçekten böyle bir şey var mı onu da bilemem. Ama ortada bir yanlış anlaşılma da olabilir. Acaba ses kaydı almış mıydı? Çünkü bu kökten ülkücü dediği şahıs belki de milletvekili şehitlerin bacısına küfreden, genel başkanı bunu cezalandıracağına üstünü kapatıp meclis kürsüsünde daha geniş kapsamlı, bir kadına yakışmayacak hakaretler savuran bir partiye ben nasıl geçerim diye ağlamışta olabilir.
Ya da hdp ile kahvaltı güzellemeleri yapıp, onları kürt siyasi hareketi olarak tanımlayıp sonra pkk ile birlikte görüyoruz noktasına gelip kendiyle çelişen bu partiye ben nasıl katıldım deyip, ondan da ağlamış olabilir. Yani ortada bir gözyaşı olabilir. Ama içten içe asıl sebebi nedir bunu kimseler bilemez.