Zamanın birinde bir kurbağa nehrin kıyısından karşıya geçmeye hazırlanırmış. Aynı anda aynı nehrin aynı kıyısında bir akrepte kara kara nehrin karşısına nasıl geçeceğini düşünürmüş. Birden akrebin gözü kurbağaya takılmış. Anlamış kurbağa karşıya geçecek. Yavaş yavaş ona doğru yaklaşmaya başlamış. Tam yanına varacakken kurbağa akrebi fark edip korkuyla suya atlamış ve uzaklaşmaya başlamış.
Tam o anda akrep yalvaran ses tonuyla kurbağaya seslenmiş. “Kurbağa kardeş, karşıya geçmem lazım. Beni sırtında taşır mısın”? Tabi kurbağa bilir akrebi. Hemen cevap vermiş “daha neler, beni sokup öldürürsün”. “Olur mu” demiş akrep “o zaman ben de suya batar, boğulur, ölürüm”. Kurbağa biraz düşünmüş, akrebe hak vermiş. Beni neden suda soksun ki, o da ölür demiş kendi kendine. Sonra kıyıya çıkmış, almış akrebi sırtına. Başlamış karşı kıyıya yüzmeye. Biraz tedirginmiş ama akrebin kendini sokmayacağından, böyle ölümcül bir şey yapmayacağından da bir o kadar eminmiş.
Derken tam nehrin ortasında, yolun yarısında sırtında dayanılmaz bir acı hissetmiş. Birden vücudu soğumaya başlamış, kolları ve bacakları hissizleşmiş. İkisi birden suyun dibine doğru gitmektedirler. Tam batarken can havliyle sormuş kurbağa “hani sokmayacaktın akrep kardeş. Bak ikimizde batıyoruz”. Akrep mahcup, çaresiz ve mahzun bir şekilde cevap vermiş “ne yapayım kurbağa kardeş, ben akrebim huyum bu, tabiatım bu”. Son haftalarda ülkemizde yaşananlarla ilgili bence çok ibretlik bir öykü. Şimdi okuyanlar ve gündemi takip edenler akrebi de onu sırtında taşıyan kurbağayı da çok iyi anlamışlardır. Sen akrebin akrep olduğunu bile bile ona güvenip sırtına alırsan o akrep gelir seni böyle sokar işte.
Ben birkaç dakikalık videolar haricinde hiçbir açıklamayı, suçlamayı izlemedim. Savunmayı da izlemedim. Zaten gerekte yok. Her iki tarafında yıllardır kim olduğunu, neler yaptığını çok iyi bilenlerdenim.
Ama sorun bunu bizden daha da iyi bildikleri halde kendilerine fırsat yaratacağını düşündükleri için akrebi bugün sırtına alıp dolaşanlarda. Yani gözlerinin önündekinden ibret almayanlarda. Neyse o da onların sorunu. Gelelim asıl konuya. Şimdi bu kurbağa kendini nasıl kurtaracak? Yani bu kurbağayı kurtaralım hadi.
Önce soralım kurtulma ihtimali var mı? Suyun ortasında akrep zehrini salmış. Salmaya devam ediyor. Nedir bunun çözümü? Çözüm panzehirde.
Nedir Devlet’in panzehri. Adalet, eşitlik ve gerçekler.
Ne demiş atalar. Adalet sonuna kadar masumiyeti aramaktır.
Evet ama ne yapmış atalar. Koskoca cihan padişahları. Cennet mekân Fatih Sultan, kadı önünde kolu kesilecekti. Sesini bile çıkarmamış. Ne demiş kadıya “eğer benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin, kafanı kılıcımla kopartırdım”.
Dilde Osmanlı hayranı olanların özünde de Osmanlı’nın kuruluş ve yükselme döneminde ki bu adalet anlayışını benimsemeleri gerekiyor. İşte bahsetmeye çalıştığım panzehir bu. Kanun, hukuk ve adalet önünde evlat, baba, kardeş, akraba, dost, ben yoktur. Sadece gerçekler vardır. Ve bu gerçekler ışığında eşitlik vardır. Yani akrep zehrini salmaya devam ediyor. Nehrin ortasında kurbağaya panzehir lazım. Şimdi bu panzehri kim bulup, kim uygulayacak? Gönlümüz ve isteğimiz kurbağanın kurtulmasında lakin kurbağa kurtulmak istiyor mu? Konuyu bir de bu yanıyla düşünün…