Tugay Bilgen'in "Gündelik hayatta antik büyüler" başlıklı köşe yazısı

Dil; insan oğlunun keşfettiği en eski büyülerden birisidir diyebiliriz. Ve diğer büyülerden çok daha tesirli ve gerçek olduğunu da size gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Büyü diyoruz çünkü; dil fiziksel bir temas olmadan insanın hem kendisine hem de dünyaya tesir eder. Bu konuda çokça konuşuldu, Ata sözlerimizde bile bunlara rastlayabiliyoruz (Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır gibi...). Ama gelin biz konuya biraz daha kendi tarzımızda yaklaşalım. Zihnimizi bir bilgisayar gibi düşünelim. Bilgisayar kendi kendine çalışır ama istediğimiz şeyleri yapması için dışarıdan vereceğimiz komutlara ihtiyaç vardır. Bilgisayar komutları tek bir yolla alır ve biz bunlara "kod" diyoruz. İşte zihin bilgisayarınızın komut almasını sağlayan kodlarına da "dil" diyebiliriz. Unutmayın "yanlış kodlar istenmeyen sonuçlar doğurabilir". Ama bazen de sadece derdi tanımlamak için kullandığımız dili değiştirmek bizi çözüme kavuşturabilir. Uzun zamandır yükseklik korkusundan mustarip olduğunu söyleyen bir danışanım vardı. Korkusu, hayatını büyük ölçüde etkiliyordu. Ve bu zamana kadar ki çözüm girişimleri işe yaramamış gibi görünüyordu. Onunla sadece derdi tanımlama dilini değiştirmek bizi bir seansta çözüme ulaştırmıştı. Çünkü çoğu insan gibi o da dilin gücünü henüz keşfetmemişti. Çözümü açıklamadan önce gelin süreci birde zihnin içinden gözlemleyelim. 10 katlı binanın balkonundayım. Birden gözüm karardı, ellerim uyuştu, mideme yumruk yemiş gibiyim içimde şiddetli bir korku var. Zihnim dedi ki “Ne oluyor?”. “Yüksekten korkuyorum” dedim. “Burası yüksek mi?” diye sordu zihnim. Dedim ki “evet”. “O zaman bu korku gerçek, haklısın” dedi. Kaç!  İkinci senaryodayız bu sefer dili değiştirelim. Başka bir gün başka bir yüksek binanın balkonundayım. Vücudum çıldırmış gibi alarm veriyor. Korkumdan titriyorum. Zihnim dedi ki, “Ne oluyor?”. “Ya düşersem diye korkuyorum” dedim. “Neden düşesin ki” diye sordu. Cevap veremedim. “Balkon hasarlı ve eski mi?” dedi. “Yoo sağlam” dedim. “Korkulukları mı yok” dedi? “Yoo var” dedim. “Sen korkuluklardan aşağı mı sarkıyorsun?” dedi. “Yoo aslında kapının yanındayım” dedim. “Ee?” dedi. “Bu korku gerçek değil o zaman.”

Dikkat ederseniz iki hikayede değiştirdiğim tek şey korkumu tanımlarken "yükseklik korkusu" demek yerine "ya düşersem korkusu" demek oldu. Ve dil büyüsünü gerçekleştirdi. Bu arada yükseklik korkusunun gerçek tanımı "ya düşersem" korkusudur. Bizler yanlış isimler vererek durumu çıkmaza sokarız. Tıpkı "ya buradan çıkamazsam" korkusuna kapalı alan korkusu dediğimiz gibi. Bizler ancak dilin tesirini idrak edebilirsek ona gereken özeni gösterebiliriz. Ve bizler için akıllıca olanı, onu kendimize bela değil hizmet eden bir araca dönüştürmek olacaktır.

Esenlikle kalın…