İnsan kıymet verdiği birisini incitmek ister mi? Bunu sormak bile saçma geliyor değil mi? Tabi ki de incitmek veya üzmek istemeyiz. Değer verdiklerimizin mutlu olmasını, iyi olmasını isteriz. Peki şimdi size sorsam, “Hiçbir sevdiğinizi kırdınız mı?” Peki, “Hiç sizi seven birisi tarafından kırıldığınız oldu mu?”
Bu sorulara gönül rahatlığıyla “hayır” diyebilir misiniz?
İnsanın niyeti iyi iken, böylesine kötü sonuçlara nasıl sebebiyet verebilir ki? Yoksa özümüzde kötü insanlar mıyız?
Hemen içinizi karartmayın. Niyetinizden veya sizi sevenlerin niyetinden de şüphe duymak için acele etmeyin. Konunun kötü bir insan olmakla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bahsetmiş olduğum durumun temelinde iyi gibi görünen ama başımızın belası bir kavram yatmakta olabilir. Biz buna "iyimserlik" diyoruz. Bu kavram kulağa hoş geliyor olabilir. Ama insanın yaptığı hataların kökeni bu zihinsel çarpıtmaya dayanır genelde. Kısaca açıklayayım…
İyimserlik eylemin başlangıcında ki iyi niyetimizden de güç alarak yaptığımız eylemlerin olası kötü sonuçlarına karşı bizi kör eden zihinsel bir çarpıtmadır. Sonuçta “İyi düşün iyi olsun” inancına sahibiz değil mi? İşte hayat bize gösteriyor ki bazen netice niyeti önemsiz kılıyor. “Ama ben bu yüzden yapmamıştım” savunması, sevdiğimizin kalbini kırılmaktan koruyamıyor. Bizim için yeterli bir savunma da olmuyor. Nihayetinde pişmanlık duygusu ile nerede hata yaptığımızı arıyoruz. Tam bu anda da kendi niyetimizi sorguladığımız için bir hata da göremiyoruz. Bu kendi kendine sorgulama sonucunda bazen kalbini kırdığımız kişiyi mızmız, tripkolik gibi sıfatlarla yaftalıyoruz. Üzücü ama birçok güzel arkadaşlık bu yüzden son buluyor.
Gelin şimdi bu konuda yakınlarda şahit olduğum bir durum üzerinden ilerleyelim.
Başına istemediği bir olay gelen ve olay sonucunda gerçekten kötü etkilenen bir danışanım vardı. Başındaki gerçek bir dertti. Zihninde kendi kendine ürettiği bir şey değildi. Görünen o ki bu olay yüzünden hem kendisi hem de iş ilişkisi içerisinde olan kişiler de olumsuz etkilenecekti. Tam bu haldeyken tahmin edeceğiniz gibi kendisini oldukça kötü hissediyor ve duygusal olarak çökkün bir haldeydi. Etrafındaki kimseler ise onun bu keyifsiz halini görünce, konuyu derinlemesine sorgulamadan "takma, geçer, boşver" benzeri telkinlerde bulunmuş ardından hemen onu eğlendirmeye çalışmışlardı. Sonuç olarak insanlar bir şeyler yapsa da onun zihninde “beni kimse anlamıyor” düşüncesi oluşmuştu. Rahatlamak yerine tam tersi daha da yalnız ve öfkeli hissediyordu.
Bu hikayede aslında çevresindekiler kötü niyetle hiçbir şey yapmamıştı. Aksine onu iyi hissettirebilmek için çabalamışlardı. Ama biraz önce de dediğim gibi bazen netice niyeti önemsiz kılıyor. Buradaki hata diyebileceğimiz kısma gelelim.
Çevresindekiler ona olan sevgilerinden ve iyi niyetlerinden güç alarak yaklaşımlarından böyle bir sonuç çıkabileceğini düşünmemişlerdi. Oysa bu hikayemizde henüz bilmedikleri onca detay vardı. Unutmayın bazı dertler can sıkmayı ve üzülmeyi hak eder. Sevdiğiniz kişiyi hemen teselli etmeye başlamadan önce hikayesini öğrendiğinizden emin olun ki üzülmeyi hak edip etmediği hakkında fikriniz olsun. Siz sorsanız bile hikayesinin tamamını anlatmamış olabileceği ihtimalini aklınızda tutun. Anlatmakta çekiniyor ise üzerine gitmek yerine onun için burada olduğunuzu ve istediği zaman onu dinleyebileceğinizi belirtin. Derdi gerçek ise hak ettiği kadar üzülmesine müsaade edin. Ona göstereceğiniz bu nezaket ilişkinizin devamlılığı ve iyileşmesi için bir fırsat olacak. Kendinizi ve sevdiklerinizi yersiz teselli mağduriyetinden korumuş olacaksınız.