Vekilin yolu fakirhaneye düşerse?

Selman Yümnü'nün "Vekilin yolu fakirhaneye düşerse?" başlıklı köşe yazısı

Bir fakir bir milletvekilini iftara davet etse nasıl bir ortam olurdu, hiç düşündünüz mü? Büyük ihtimalle vekilimiz önce bir şaşkınlık yaşar, sonra bu daveti bir halkla ilişkiler fırsatına çevirmek için danışmanlarıyla acil bir toplantı yapardı. “Gidelim mi gitmeyelim mi?” diye uzun uzun tartışıldıktan sonra, sonunda “halkın arasına karışmak iyidir” kararı çıkardı.

İftar günü geldiğinde fakirin mütevazı sofrasına lüks makam aracıyla teşrif eden vekilimiz, önce mahallede bir iki el sıkar, bir çocuğun başını okşar, kameralara poz verir ve ardından sofraya otururdu. Ancak sorun şu ki, burada ne kuzu tandır var ne de beş yıldızlı otellerdeki açık büfeler! Sadece bir kase çorba, biraz kuru ekmek ve belki bir tabak pilav… Vekilimizin yüzündeki şaşkınlığı hayal edin! Yanına konan turşuyu görünce “Bunu garnitür olarak mı veriyorlar?” diye düşünmesi bile muhtemel.

Sofrada sıradan bir gün konuşulurdu: Elektrik faturalarının kabarıklığı, pazar fiyatlarının el yakması, işsizlik… Ama vekilimiz konuşulanları dinlemek yerine, danışmanına “Şu fiyatlarla ilgili bir tweet atmamız lazım” diye fısıldardı. Çünkü mesele, gerçekten halkın derdini anlamak değil, halkın arasında görünüp puan toplamak olurdu.

İftar sonrası, vekilimiz “Halkımızla iç içeyiz” başlıklı bir sosyal medya paylaşımı yaparak yemeği sonlandırır, eklenen fotoğraflarda “samimi” tebessümünü eksik etmezdi. Tabii sofradan kalkarken asıl mesele göz ardı edilirdi: O fakir, ertesi gün yine aynı sofraya oturacak, ama vekilimiz beş yıldızlı menüsüne geri dönecekti.

İşte böyle, Ramazan aslında eşitlik, dayanışma ve paylaşma ayı olması gerekirken, bazılarının gözünde sadece iyi bir reklam mevsimi haline gelmiş durumda. Gerçek Ramazan ruhu, lüks sofralarda değil; mütevazı ama içten paylaşılan sofralarda yaşanır. Keşke vekillerimiz bir gün gerçekten halkın sofrasına oturmayı göze alabilse…

Hayırlı Ramazanlar.