Valla yıllardır spor yazan, Sakarya’nın spordaki nabzını tutan biri olarak sporda konu kıtlığı yaşamaya başladım. Şu corona var ya şu corona her yanımızı umutsuzluk halkalarıyla donattı. Yahudi misali bazen eski defterleri, bazen gelişen sarı kırmızılı olayları aldım köşeme taşıdım. 17 Nisan’da başlayacağı deklare edilen Bal Liginin nasıl oynanacağı konusunda şuan için net bir bilgi hala ortaya konulmuş değil. Nasıl oynanacak? Kaç grup üzerinden oynanacak? Play-off nasıl oynanacak? İllerden kaçar takım düşecek? Bu soruların karşılığını almak adına en resmi ağız olan Futbol İl Temsilcisi Tezcan Demir’e uzattık mikrofonu, yanıt daha gruplar üzerinde çalışma yapılıyormuş. Efendim anlaşılan oki Bal Liginin resmi statüsü için biraz daha bekleyeceğiz. Ama bir gerçek var 17 Nisan Bal için futbol topu santraya konulacak.
SAĞLIK OLSUN
Şu corona var ya şu corona diye başladığımız bu haftaki yazımızın ikinci bölümünü de öyle başlama gereği duydum. Corona ortaya çıktığı andan itibaren sağlık konusunun önemini, sağlıkçı ordusunun bir ülke için ne denli gerekli olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya koydu. Bu sağlam temel Atatürk Türkiye’sinin bize bıraktığı mirastır. Kimse bu günün üzerinden kendine prim yapmaya çalışmasın. 14 Mart Sağlıkçılar Bayramı Günü her neyse beni bağlamıyor. Beni ilmin bilimin ne kadar önemli olduğu bağlıyor. Corona sayesinde sanki daha önce yokmuşlar gibi farz edilen sağlıkçılarımızın farkındalığını yaşamak bu ülkenin kaderi olmamalı. Geride kalan sağlıkçılar bayramında tüm sağlıkçılarımızı iyi ki varsınız diyerek kutlarım. Coronadan ölen yüzlerce sağlıkçılarımıza Allah’tan rahmet dilerim. Onlar bana göre sağlık şehididir, onlar sadece belirlenen bir tarihte değil yaşamın her anında anılmalı ve onlar her yönüyle onurlandırılmalıdır.
Cafer Erdoğan Canberk’i yazdı
Cafer Erdoğan futbola dolayısı ile spora tutkun Karasu’lu bir eğitimcidir. Edebiyat öğretmeni olan Cafer Erdoğan’ın spora, futbola olan objektif yaklaşımı onu önemsememin alt yapısını oluşturur. Bodrum maçı sonrası telefonda maç kritiğinde Sakaryaspor’un alt yapı kaynağından takımda kalan tek miras olan Canberk’i anlatmaya başladı. Bana anlatma yaz dedim, yazdı. Cafer Erdoğan’ın Canberk’le ilgili tespitlerini önce Karasu Öncü okurlarıyla, sonra da önümüzdeki hafta Bizim Sakarya’daki salı sofrasına taşıyacağım.
Bodrumspor-Sakaryaspor maçını internet üzerinden izlerken gözüm hep Canberk'e takıldı. Yani futbolcu yatağı diye addedilen Sakarya'dan yetişip yeşil siyahlı takımda oynayan tek yerli oyuncuya... Onu izlerken aklımda paralel bir evren oluşturdum. Yüz nakli yaptığını, milliyet değiştirdiğini düşündüm. İstanbul'un üç büyüklerinin altyapısından, Ege'den, Karadeniz'den gelme ithal bir oyuncu olduğunu varsaydım. Biraz daha ileri gittim:
Portekizli basit bir Sousa, Afrikalı sıradan bir Keita olsaydı... O zaman bizim basın, küfür ve hakaret ihtiyacını futbolcu üzerinden gideren Sakarya'daki taraftarlar, Tatangalar şunu konuşacaktı: Tam bir istikrar abidesi, yerinde durmayan, hücum-savunma arasında kanadında mekik dokuyan, öz verili, maçın her dakikasına kendini veren bir futbolcu! Ama ne yazık ki Canberk sen Sakarya'da doğdun, yetiştin. Onun için küfürlerin, aşağılamaların, hakaretin en ağırını işitirken ücretin, paranın en düşüklerinden birini alırsın. Ödemelerde sonlara bırakılırsın. Kimi maçlarda bazı takım arkadaşların parasını, maç sonrası eğlence planlarını hesaplarken sen ruhundaki dürtülerle kendini yırtarsın, sahaya her şeyini ortaya koyarsın, bu da göz ardı edilir. Senden hatasız bir Messi olman beklenir, takım arkadaşlarına olan müsamaha sana gösterilmez. Evet, Canberk yaşın, benim ilk öğrencilerimden on yaş daha küçük ama Sakaryalı olmanın, altyapıdan gelmenin ağır yüküyle erken tanıştın. Seni bu takımın gerçek değeri olarak gören (az sayıda da olsa) insanların var olduğunu bil de biraz ferahlayasın evladım, kardeşim!