SİYASET

Siyasi söylemler panele damga vurdu

CHP Karasu İlçe Örgütü binasında Toplumcu Düşünce Enstitüsü üyeleri tarafından bir ekonomi paneli düzenlendi. Panelde ekonomiden çok siyasal söylemler dikkat çekti.

Toplumcu Düşünce Enstitüsü işbirliği ile CHP Karasu İlçe Örgütü binasında düzenlenen panele partililer yoğun ilgi gösterdi. Perşembe günü düzenlenen “Türkiye Ekonomisi ve Kriz Gündemi” isimli panele konuşmacı olarak Toplumcu Düşünce Enstitüsü Başkanı ve aynı zamanda CHP İstanbul eski il başkanı olan Nebil İlseven, Ekonomist ve Akademisyen Hindistan Merkez Bankası (eski) Araştırma Bölüm Başkanı Sabri Öncü, KRT TV programcısı İskender Özturanlı ile CHP Sakarya Milletvekili Adayı, aynı zamanda Türkiye İş Bankası ve BDDK eski çalışanı Refik Karakaş katıldı. Panelde CHP Sakarya İl Başkanı Erdoğan Isır da hazır bulundu. Gündemi ve ekonomik dalgalanmayı değerlendiren katılımcılardan ilk olarak CHP Sakarya Milletvekili Adayı, aynı zamanda Türkiye İş Bankası ve BDDK eski çalışanı olan Refik Karakaş söz aldı. “Toplumcu Düşünce Enstitüsü olarak paneli düzenlemekten keyif duyduk. Panelin CHP’ye ait bir etkinlik olmadığını belirtmek isterim. Enstitümüz dernek statüsünde. Sosyal demokrat bir düşünce kuruluşudur. CHP’ye düşünce olarak bir yakınlığı var” diyerek sözlerine başlayan Karakaş, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

 

“Yaptıklarıyla Recep Tayyip Erdoğan ve söylemleriyle Muharrem İnce, aslında Türkiye’nin şu anda yaşanan krizin yaşanacağını Nisan ve Mayıs aylarında bize bağıra bağıra söyledi. Muharrem İnce, ‘Ben seçilmezsem dolar 7-8 lira olur. Her türlü ekonomik sıkıntıyı yaşarız’ diye çok da anlaşılır bir şekilde ifade etti. 15 yıldır erken seçim isteyenlerin hepsini eleştiren Cumhurbaşkanı da seçimi beklenmedik bir şekilde Haziran sonuna alarak sonbaharda yaşanması muhtemel ve artık patlama noktasına gelen ekonomik dalgalanmayı yaşanmadan seçimi adeta kapıp kaçtı. Sanki koalisyonsuz bir hükümet kurduk. Hükümetin nasıl kurulduğunu Temmuz ayı boyunca anlayamadı kimse. Aslında kuruluşu itibariyle yaşanması muhtemel krizi daha öne alan ve krizi köpürten bir hükümet oluşumu yaşandı. Hükümetin tartışmasız iki numarası Berat Albayrak, 10 Ağustos’ta bir toplantı organize etti. Albayrak, bakanlık bildirisiyle yazılı olarak toplantı saat 09.30’da deyip saat 11.00’a sonrasında da 14.00’’a aldı. Toplantı başlamadan dolar yükselmeye başladı ve bitiminde de 6-6 buçuk liraya gelmişti. 12 Ağustos’ta doların 7-7 buçuk liraya ulaştığı zamanda Türkiye’nin gündemi değişti. Ertesi günün gecesinden Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) yeni mevzuatlar yenilemeye başladı. Biz ertesi gün bankalardan panik bir şekilde para çekilmesini önleyen bir düzen yaşadık. 13 Ağustos, Türkiye’de yeni krizin açığa çıktı gün oldu”

 

 

Ülkede şu anda döviz krizi sorunu olduğunu söyleyen Sabri Öncü, “5 lira 90 kuruş olduğu durumda bile doların değeri oldukça yüksek. Temel nedeni de ekonomik yapımızdan kaynaklanan sorunlar. Ülkemizde dolardaki yükseliş ve iç talepteki artıştan kaynaklı enflasyonda yükseliş yaşanıyor. İnsanlar zamanla borç alamaz hale geldiklerinde hem üretim hem de tüketim giderek düşecek” ifadelerini kullandı. Bu sıkıntıların daha da derinleşerek süreceğine de değinen Sabri Öncü, “Ülkenin ekonomi yönetimini elinde bulunduran kadronun yapmaya çalıştıklarıyla çözüm üretebileceklerini sanmıyorum. Muhalefetten de gelen öneriler iç açıcı değil. Mevcut sistemin kontrolü yok. Sistemin amacı sermaye biriktirmek. O kadar çok sermaye biriktiğinden dolayı bir süre sonra sermaye biriktirilemez hale geliyor. Sistemin krizi, aşırı birikimden kaynaklanıyor” şeklinde belirtti. Öncü sözlerini, “Özel sektör olarak gelirlerimizden daha fazla borcumuz var. Yükselen piyasa dönemi içerisinde borçluluk oranı anlamında en kötü durumda olan ülkelerden biri Türkiye. Ak Parti yönetime geldiğinde hane halkı borcumuz yüzde ikiydi. Zaman içerisinde 10 kat daha borçluyuz. Üretken faaliyetler olmadığından dolayı Türkiye, yükselen piyasa ülkeleri arasında diğer ülkelerden daha kötü durumlarla karşılaşıyor” şeklinde noktaladı.

 

 

 

Öncü’nün  ardından gazeteci yazar, KRT TV programcısı İskender Özturanlı söz aldı. “Türkiye totaliter bir ülke ve kanunlarla kurulu. Türkiye’de kamu borcu azaltıldı ve her şey özelleştirildi. Türkiye’nin hormonlu büyümesinin nedeni yapılan suni yatırımlar” diyen Özturanlı, “10-20 yılda olacak şeyler, 1-2 yılda oldu. Elbette ki totaliter baskı rejimi yükselen betonlara ve yollara dayanıyor. Durum artık 1980, 1990 ve 200’li yılların durumu değil. Büyük bir borç var ve bu kadar borcun içinde ‘Üretim ekonomisine geçelim’ diyemezsiniz. 1980 sonrası maalesef Avrupa ve bizde sosyal demokrat partilerin de benimsediği neoliberalizm, bütün dünyada oluşmuş garabetin, belanın ilk nedeni. Özel sektöre teşvik verip birkaç kişinin işe alınmasıyla ne bu kriz atlatılır ne de başka sorunlar çözülür. Televizyona çıkan ekonomistlerin sunduğu programlarda sanki eğitim, teknoloji üretimi kendi başına bir sorunmuş gibi gösterilir. Bu, aldatıcı bir yapboz ve bunu değiştirmek lazım. Sorunun tamamen çözülmesi için, radikal düşünülmeli. Ekonomi tek başına siyasallıktan uzak bir alan olamaz. Türkiye 16 yıldır belli bir borcu kendi ülkesine çekerek büyük bir servet transferi yaşadı. Bir gazetede yapılan bir haberde ‘Türkiye’de inşaat sayısı arttı, tapu sayısı azaldı’ diyordu. Türkiye’de ev sahipliği oranı yüzde 61’den yüzde 59’a düştü. Bu bir gelir eşitsizliğinin göstergesi” ifadelerini kullandı.

 

 

Ekonomistlerin konuşmalarının ardından partililer söz alarak sorular yöneltti. Bir partilinin, “Kapı komşun Kürt. Tabii ki de vatanını, hedepeyi destekleyecek. CHP, hedepe ne fark eder?” demesi dikkatlerden kaçmadı. Diğer bir partilinin ise, “Ak Parti’nin 2023 hedefi var. İktidar birçok kazanımları sattı. Bütün cumhuriyet kazanımları satılmışken, vatandaş kendi tercihini Ak Parti’den yana kullanırken bu işin içinden nasıl çıkacağız?” sorusuna gelen cevap panelde söylenenleri gölgede bıraktı. Bir katılımcının verdiği, “Ben, sosyal demokrasinin de solunda biriyim. Sokaktan çözeceğiz. Madem ki seçimler önümüzdeki 5 yıl içerisinde mümkün değil, bunu destekleyecek, bunun başını çekecek olanlar da Türkiye’deki muhalefet partileri. Bunu CHP’nin, hedepenin, Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası’nın, DİSK’in yapması icap eder. Nerede bu arkadaşların devrimciliği? Demokratik yollardan bir şekilde bu arkadaşları değiştiremeyeceğiz. Çünkü gitmek niyetinde değiller. Sokağa çıktığın zaman ne isteyeceksin hikayesi önemli” cevap panele damgasını vuran sözler oldu.

 

 

Bu söylemler üzerine İskender Özturanlı, “Sokağın da bir demokrasi olduğunu söylemek lazım. Bu da faşizmin oluşturduğu bir algı. Sokağa çıkıp tepki gösterip sistemi döndürmemek darbecilik falan değildir. Tabii kurumlar bu işe girmezse... Sokağa çıktığınızda şehir hastanelerini geri isteyeceksiniz. Yerel yönetimler, oranın yerel özel sektörü ve halkın adına onu tekrardan yeniden sermayeleştirmek zorundasınız. Yoksa sokağa istediğiniz kadar çıkın sizi aşağıdaki kesim de desteklemez” şeklinde konuştu. Bunun üzerine CHP İlçe Başkanı Nurhan Aydın, “Sokağa çıktık ancak, kenetlenip bütün bir zümre olarak çıksaydık başarılı olurduk” sözleri de dikkatlerden kaçmayan bir cümle oldu.