Şapka takmayanlar asıldı mı?

Uğur Büyük'ün "Şapka takmayanlar asıldı mı?" başlıklı köşe yazısı

2 Eylül 1925’te yayımlanan 2431 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile “Halkın kendiliğinden giymeye başladığı şapkayı devlet memurlarının da giymeleri zorunluluğu” getirildi. TBMM, 25 Kasım 1925’te 671 Sayılı “Şapka İktisası (Giyilmesi) Hakkındaki Kanun”u kabul etti. Kanunun 1.maddesi şöyleydi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri (milletvekilleri) ile genel, özel ve yerel yönetimlere ve bütün kuruluşlara bağlı memurlar ve hizmetliler, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın sürdürülmesini hükümet yasaklar.” Görüldüğü gibi “Şapka Kanunu” doğrudan halk için değil, milletvekilleri ve memurlar içindi. Ayrıca kanunda kadın giyimine yönelik bir hüküm yoktu. Peçe ve çarşafı yasaklayan bir yasa da çıkarılmadı. Bu konuda belediyelerin bazı düzenlemeleri ve tavsiye kararlarıyla yetinildi. Kadınların modern giyinmesi teşvik edildi. Şapka Kanunu’nun amacı herkese kanun zoruyla şapka giydirmek değil, şapka giyen memurlar ve milletvekillerinin topluma örnek olmasını sağlayarak ulusal ve uluslararası hiçbir değeri olmayan sarık ve fesi çıkarttırmak ve toplumda çağdaş kılık kıyafetin yaygınlaşmasını sağlamaktı. Şapka, çağdaş giyim kuşamın simgesi olarak öne çıkarıldı.

Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının, Şapka Kanunu sonrası Erzurum'da buna karşı çıkan "Şalcı Bacı" adlı bir kadının idam edildiği iddiası ise tamamen bir uydurmadır. İnternette dolaşan meşhur bir de şapka takmadıkları için asıldığı iddia edilen iki kişinin fotoğrafı var. Roger Viollet’in arşivinde yer alıyor ve fotoğraf Birinci Balkan Savaşı dönemine ait. 1912-1913 yılları arasında Bulgar yetkililer tarafından idam edilen Türkler görselde yer alıyor. Fotoğrafçı Maurice-Louis Branger 1912 yılında bu fotoğrafı çekmiş. Fotoğrafın açıklamasında, “1912 yılında Bulgaristan’da Türk casuslar idam cezasına çarptırıldı” yazıyor.

Gelelim şapka takmayanlar asıldı yalanına. 30 Kasım 1925’te tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması sırasında, Ceza Kanunu’nun 131. maddesinde yapılan bir değişiklikle “yetkili olmadığı halde sarık ya da dinsel kıyafet taşıyanların” 3 aydan 1 yıla kadar hapsedilecekleri bildirildi. Sarık ve fes yasaktı. Ancak sıradan vatandaşların şapkasız dolaşması suç değildi. 1926 tarih ve 765 sayılı kanunla kabul edilen Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesine göre “kanuna itaatsizliğin cezası” 1 aya kadar hafif hapis ve 50 liraya kadar hafif para cezasıydı. 1939 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesinde yapılan değişiklikle şapka giymemenin cezası 3 aya kadar hapis oldu. Bu cezaların çoğu da affedildi. Yani siyasal İslamcıların iddia ettiği gibi, şapka kanuna karşı çıkıp şapka takmamanın cezası “idam” değildi, şapka takmadığı için idam edilen kimse yoktur. İslamcıların “şapka mağduru” ilan ettikleri İskilipli Atıf’ da şapka karşıtı kitap yazmaktan veya şapka takmamaktan değil, şapka bahanesiyle çıkarılan gerici isyanların “en büyük etkeni” olduğu ve Kurtuluş Savaşı sırasındaki ihanet bildirileri nedeniyle TCK’nin 55. maddesi gereği “anayasayı tağyir” suçundan idam edildi. (Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara, 2009, s. 327) Prof. Dr. Ergün Aybars’ın deyişiyle, İstiklal Mahkemeleri’nde “Şapka Kanunu”na muhalefet nedeniyle “ağır cezalara mahkûm edilenler, şapka giymedikleri için değil, şapkayı bahane ederek gerici ayaklanma çıkarmak, kışkırtmak suretiyle dini politikaya alet edip vatana ihanet ettikleri için mahkum edildiler… Suçu sadece şapkaya karşı koymak olan ferdi suçlar ise hafif şekilde cezalandırıldılar.” (Aybars, s. 328)

Bu hafta ilçemizin eski muhtarlarından hatta atama olmasaydı AKP İlçe Başkanlığına aday olacak bir büyüğümüzün bile böyle bir yalana inandığını görmek beni epey üzdü. Altına yapılan bazı yorumlarda da buna inanan hemşerilerimiz, eski siyasetçilerin bile olması beni daha da üzdü. Şu bilgi çağında hiçbir kaynak belirtmeden Facebook gönderisine inanılmasına ben inanamıyorum. En azından bir Google ile arayabilirsiniz. Var mı böyle bir şey diye. Bir kitap, bir makale ya da ünlü bir tarihçinin söylemi var mı diye bir kontrol edilmesinde fayda var. Artık şu camileri ahır yaptılar, dedelerimizin mezar taşını okuyamadık, kuran kitapları toplatıldı gibi onlarca safsataya inanmamanızı rica ediyorum. Yüz yıl geçti aynı muhabbetlerden sıkılmadık mı?