Karasu’yu gezerken gördüğüm güzel, ilginç ya da fotoğrafik unsurlar barındıran yerlerin fotoğraflarını çekerek dolaşıyorum. Akkum sonuna geldiğimizde karşımıza metruk bir bina çıkıyor ve her gördüğümde içim acıyarak bakıyorum. Sorup öğrendiğimde Zonguldak Maden İşçilerinin Karasu Sosyal Tesisleri olduğunu öğrendim.
Beş yıldır her gördüğümde biraz daha harabeye dönen bu binayı internetten araştırınca bu linkteki haberlere ulaştım https://www.pusulagazetesi.com.tr/karasu-tesisleri-satilacak bu ameleler, maden işçileri yani… Kömür İşletmeleri yerli-yabancı şirketlere satılınca (özelleştirme) işçilerin birikim ve emekleriyle ve başka şehirlerde de olan tesisler çürümeye terk edilmiş anlaşılan! Başka şehirlerde de bunun benzeri tesisler olduğunu ve onlarında çürümeye yıkılmaya terk edilmiş olduğunu duydum ama tam listesine ulaşamadım. Bilenler yorumlara yazarsa ne iyi olur. Sinoplu misafirim Sivas Divriği’de aynı böyle terk edilmiş bir yapıyı gördüğünü söylüyor…
https://www.sondakika.com/yerel/haber-maden-iscileri-icin-yapilan-sosyal-tesis-erozyon-3217088/
Geçmişte hangi belediye başkanı ne demiş onunla ilgilenmiyorum, aslında 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen büyük 11 ilimizi etkileyen deprem felaketi sonrası HATAY, K.MARAŞ, ADIYAMAN, MALATYA’da çok çok şiddetli yaşanan bu illerimizde hala çadırlarda, konteynerlerde yaşayan depremzede yurttaşlarımız varken bu bina ve yanındaki bloklar neden yıkılmaya terk edilmiş bunu anlamak mümkün değil…
Onca emekle sosyal tesis yapılıp yıllarca ne maden işçilerine kullandırılmış ne de diğer ihtiyaç sahipleri faydalansın diye onarımı yapılmış. İkinci linkteki Kıyı erozyonu sebebiyle onarım izni verilmemiş olması; ben beş yıldır o binayı uzaktan izliyorum şimdiye kadar kıyıdan bir zarar görmedi gördüğüm kadarıyla büyük bir tsunami yaşanırsa elbette ki o zaman kıyıya yakın tüm binalar zarar görme ihtimali her zaman var.
Demem o ki deprem bölgesinde sel uyarıları gelirken çadırda yaşamaktansa (–ki bu süreçte çadırlarda birkaç defa sele, rüzgara kapıldığı haberlerini üzüntüyle izledik) dört duvar arasında olmak daha korunaklı değil miydi?
Hadi depremzedeleri de geçelim, yurt parası olmayan öğrencilere barınak olabilirdi, kira artışlarına karşı sokakta kalan evsizler için barınak olabilirdi...
Allah aşkına ülkede hiç mi ihtiyaç sahibi yok?
Turizm tesisi olarak tatil yapmaya gücü yetmeyen insanlarımıza dinlenme olanağı sağlanabilirdi… Gibi, gibi, gibi…
Maddi manevi emek verilip yapılan bir yapıyı ihtiyaç sahipleri de varken çürümeye, yıkılmaya terk etmek ülke açısından çok acı bir tablo…
Küçükboğaz’a gidince gördüğümüz manzara 100 yılın emeğinin çürümeye, yıkıma terk edilmiş metruk bina ve yanına sıralanmış blokları ile çay yudumlamak zorunda kalan içi yananlar...
Kıyı erozyonuna gelince, Karadeniz için büyük sorun ama aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi ağaçlandırma yapılarak nasıl korunduğunun dünyadaki bir uygulama resmi. Sadece para kazanmak mantığı ile olaylara bakınca muhtemelen çözüm aramak değil de terk etmenin daha kolay oluşundan mıdır? Bilinmez…
Dalga kıranlar bir bölümde var nispeten işe de yarıyor ama bu tesisin olduğu yere kadar yapılmamış.
Kıyılarda usulsüz yapıldığı gerekçesiyle yıkılan evlerin bahçelerinden kalan özellikle çam ağaçları gayet güzel büyüyorlar, kıyı boyunca neden böyle ağaçlandırılmıyor? Çam ağaçlarının kolay yandığı görüşü sebebiyle daha uygun; kökleri derinlere gidebilen bir ağaç türü seçilip ekilebilir.
Yazın güneşten bunalan insanlar bu ağaçların keyfini iyi biliyor hep bu ağaçların gölgesine toplaşıyorlar.
Ağaçlar doğanın akciğerleri olduğu gerçeği ile aynı zamanda erozyona karşı kökleriyle de toprağı tutarlar.
Aşağıdaki karikatürize anlatım ve çizimi lütfen inceleyin!
“Bir ulusun uygarlık düzeyi, üzerinde yaşadığı toprakları ağaçlandırmasıyla ölçülür” demiş Roosevelt
Gelecek kuşaklarımıza nefes aldıracak oksijen üretecek ağaçlar dikelim.
Her derde deva doğanın kendisinde var -> Erozyonunki AĞAÇ!