Kendini geliştirmek yerine yatıştırmak

Tugay Bilgen'in "Kendini geliştirmek yerine yatıştırmak" başlıklı köşe yazısı

Bir problem var, içim huzursuz. Kafamda sürekli ne yapsam diye düşünceler geziyor. Uykularım kalitesiz ve güne yorgun başlıyorum. Günün keyfini de eskisi gibi çıkarmadığımı söyleyebilirim. Peki huzursuz olduğumda ne mi yapıyorum? Bi sigara yakıyorum. Bazen alkol yardımcı oluyor. Bazen arkadaşlarımı arıyorum. Beni seven insanlara gidip, bu dünya ile ilgili şikayetlerimi aktarıyorum. Sonrasında ne mi oluyor? Bir bakmışım, huzursuzluk kaybolmuş, kafam dağılmış. Yeniden kendimle baş başa kalacağım ana kadar gülümseyerek bakıyorum dünyaya…

Evet yine tanıdık bir muhabbet ile başbaşayız. Sizce bu şekilde konuşan kişinin kendi sıkıntısını fark ettiğinde seçtiği yol ne idi? Sizce derdi mi çözdü? Aynı şeyleri tekrar yaşamamak için kendisini geliştirmeye mi çalıştı? Yoksa sadece kendisini mi yatıştırdı?

Kendini geliştirmek ve kendini yatıştırmak. Bu iki kavrama baktığımızda ilki güzel ve doğru, ikincisi ise biraz kaçış planı ve itici görünüyor olabilir. Peki sizce insanlar bir problem sezinlediklerinde bu iki yoldan hangisine başvurmaya meyilliler? Gözlemlerim sonucu üzülerek söylemeliyim ki insan oğlu kendini geliştirmek yerine yatıştırmayı sıklıkla tercih etmekte. Ayrıca hayatlarını bu şekilde idame ederken de kendi seçimlerinden çokta rahatsız olmadıklarını görmekteyiz. Peki dile getirdiğimizde itici gelen yolları( kendini yatıştırmak ) nasıl oluyor da rahatsızlık duymadan yürüyebiliyoruz? Aslında bu soruların cevapları için çok da derinlere inmemiz gerekmiyor. Bizler sıklıkla kendimizi yatıştırmayı tercih ediyoruz çünkü bu yol kolay! Gelişimin meyvelerini hasat etmek için belli bir süre sabretmemiz gerekiyor ama yatıştırmayı başarırsak hemen o anda rahatladığımızı görüyoruz. Zihnimizin şu çalışma prensibini de hatırlamamız gerekiyor. Zihin başarı odaklı değildir, zihin ekonomi odaklıdır. Onu ez az yoran yoldan yürümeyi seçer. Varıcağı yer ile değil yol ile ilgilenir. Dolayısı ile yol kolay ise sonu zararına olsa bile yürür. Yol zor ise sonu faydasına olsa bile durur.

Bugün bu konuya farklı bir açıdan daha bakmak istiyorum. Kolaylık ve zorluk kavramlarınıda önceden de konuşmuştuk zaten. Sorumuz aynı. İnsan kendini geliştirmek yerine yatıştırmayı(adeta kendini narkoz altına almak) seçerken neden bu kadar inatçı? Konuşurken mantıksız bulsa bile neden bu yolda yürüyor? Kendini geliştirmek aslında bi yerde kendine yatırım yapmaktır. Peki bu yatırım neden bir türlü yapılamıyor. Müsaadenizle size kısaca kendi gözlemlerimden bahsedeyim.

Kendine yatırım yapmayan kişilerde gördüğüm ortak özelliklerden bir tanesi, kişinin kendisi hakkında ‘bu yatırıma değmez olduğu’ düşüncesi yatıyordu. Açıkçası insan çevresi içinde kıymetli bulmadığı hiçbir şeye yatırım yapmıyordu. Dolayısıyla eğer kıymetsiz olduğunu düşünüyorsa seçimleri şaşırttı değil. Bizim buradaki sorun gördüğümüz kısım, insan kıymetsiz olduğuna ne zaman ikna oldu? İşte bu gerçekten önemli bir soru. Kendini geçiştiren, kendini yatıştırdığını fark eden herkesin belkide ilk sorması gereken soru ‘Ben kıymetsiz olduğuma ne zaman kanaat getirdim? sorusu olmalı. Bu sorunun cevaplarını ararken de acele etmemeli ve mümkün oldukça samimi cevaplar vermeli. (Cevabı yok diyenler için şu üzücü gerçeğe de değinelim. İnsan, sorusunun cevabı hoşuna gitmiyor diye cevabı yokmuş gibi yapmaya meyillidir.) Cevapları tahmin etmeye başlayınca ise yapması gereken ilk iş bu cevaplar üzerine düşünmek olmalıdır. Bu süreçte de uzmanların desteğine başvurmak faydalı olacaktır.

Aslında her insan özünde kıymetli olma potansiyeli taşır. Bizler yaşam içerisinde kıymetsiz olduğumuza ikna oluruz. Unutmayın, çorak ve verimsiz olduğu düşünülen tarlaya ne tohum ekilir ne de sulamak için çaba harcanır. Bizler kötü talihimizi değiştirmek için önce güçlü hasat potansiyeline sahip birer tarla olduğumuzu hatırlamalıyız.