Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Karasu Şubesi Kurucu eski Başkanı Kemal Koçöz, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı nedeniyle açıklamada bulundu. Koçöz, mesajında şu ifadelere yer verdi:

“Coşku, huzur, kazanç kaynağıdır deniz;

Bilinçle aydınlanır her günlerimiz.

Engeller çıksa da her gün karşımıza!

“Türk; Öğün, Çalış, Güven!” der önderimiz! Mısraları bu güzel Cumhuriyet’imizin aydınlık güzel yarınlarımıza bir aynadır.

Birinci Dünya Savaşı’nın o şer Mütareke (Mondros Mütarekesi - 30 Ekim 1918) dayatmaları nedeniyle kıyı ve liman ulaşımımız yabacıların, ecnebilerin elindeydi, yani savaşın galibi o itilaf devletlerinin denetimindeydi! (İtilaf Devletleri diye adlandırılan Anlaşma-Uzlaşma Devletleri: İngiltere-Fransa-Rusya ve sonradan Almanya’nın grubundan ayrılan İtalya) Ki, o kötü koşullara, onca yokluklara, bin bir zorluklara rağmen Anafartalar Kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde coşup şahlanan şehit ve gazilerimizle o düşman işgaline karşı yapılan Millî Mücadele’yle yeniden Ulusal Bağımsızlık elde edilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’miz, o haçlı emperyalizmin deniz ve kıyılarımızla ilgili Osmanlıya dayatılan böyle bir esaret ve sömürge ağlarının devamlılığını benimseyemezdi!

19 Mayıs’ta deniz yoluyla Samsun’a varıp Anadolu’muzun içinde bulunduğu işgalden kurtarılmasına öncülük edip yeniden kuruluşumuzun mimarı olan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, limanlarımızda ve karasularımız dahilinde deniz taşımacılığımızın da gayri milli olmasını nasıl benimseyebilir, bu duruma nasıl üzülmezdi!  Düşman İşgalinden Kurtuluşa Yönelik Savaş’ın ardından sağlanan yeniden Kuruluş ile birlikte kalkınma ve ilerlemelere yönelik onca çalışmalar sürüp giderken eksikliği hissedilen “Kabotaj” hakkımızın da yeniden elde edilmesine yöneldi. (Kabotaj; bir devletin kendi sahil kıyıları boyunca, iskele ve limanları arasında gemi işletme işi hakkının kendine ait olmasıdır.) Bu nedenledir ki, Ulusallığımızı ve ulusal tam bağımsızlığımızı ebedi kılmaktır temel hedefimiz. Barışa, huzura, bolluğa, gönence ulaşmaya dair aydınlık yarınlara daimi kapı açmaktır ve uygarlığa ulaşmaktır özlemimiz. Ki, barış ve uygarlık yolunda o haçlı emperyalizmin engelleri, entrikaları yine çıksa da yolumuza, o engelleri engebeleri aşmada yine büyük Atatürk’tür milli rehberimiz.

Bizans entrikalarıyla Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın çöküşünü hazırlayan o haçlı emperyalizmin şer işgaline karşı nasıl sessiz kalınabilirdi!

Ülkenin içine düştüğü-düşürüldüğü bu hazin durumdan kurtuluş için Samsun’a çıkan, Anadolu’da yaptığı kongrelerle halkla kaynaşıp Milli Kurtuluş Meşalesini yakmak için Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni kuran büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğiyle dünkü düşman işgaline karşı, o saldırgan düşmanın mezalimlerine karşı yapılan Milli Mücadele’yle kan dökerek, can vererek elde edilen milli kazanımlarla kurulan bu güzel çağdaş yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin milli varlığına, ulusal bağımsızlığımıza  yönelik çalışmaların, ulusal kazanımların ve ulusal bağımsızlığımızın ebediliğinin temini için sınırlarımızın, kıyılarımızın denetim hakkı gibi sahillerimizdeki liman ve deniz ulaşım hakkının geri alınmasına da sıra gelmişti.

O işgal yıllarının mütareke dayatmaları kabullenilemez, kıyılarımızla ilgili egemenlik haklarımızın savaşın galibi o işgalci devletlerin tahakkümünde bulunması benimsenemezdi! Bu nedenle yapılan çalışmalar sonucu 1 Temmuz 1926 yılında Kabotaj hakkı Türk karasularında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'mizin yönetimine ve denetimine fiilen geçmiş oldu. “Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dahilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Kanunu” düzenlenerek kendi limanlarımızda kendi bayrağımızı dalgalandırmaya hak kazandık.”. (1 Temmuz 1926) (kabotaj: Bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme işi.)

“En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticari ve sporu ile, en ileri denizci yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türk’ün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” (Gz.M.K.A.) temennisinde bulunan Ulusal Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Kabotajın, bu sene içinde, sadece ve tamamen Türk sancağına dönmesi fiilen gerçekleşmiştir. Bu olayı övünçle anmak isterim.” (Gz.M.K.A.) diyordu İzmir’de yaptığı bir konuşmasında. (1.11.1926).  Bu nedenledir ki kabotaj hakkı, millî ulaşıma, millî taşımacılığa sahip olup millî ekonomiyi geliştirme hakkıdır.  Kıyılarımızla ve limanlarımızla ilgili ulusal kazanımı simgeleyen bu “1 Temmuz” gününü, “Kabotaj ve Denizcilik Bayramı” olarak, yani halk tabiriyle “Deniz Bayramı” olarak kıyılarımızda kutlamaktayız.

Bu ulusal kazanım, bu güzel bayram Kabotaj ve Denizcilik Bayramı güzel yurdumuza ve aziz ulusumuza kutlu olsun.

Bu güzel Bayram, yurdumuza ve ulusumuza güzellikler, esenlikler getirsin. Bu güzel bayram, yurdumuza ve ulusumuza yönelik düşman entrikalarını ve işbirlikçilerinin bütün şer hülyalarını denizlerimizin engin ufuklarında defetsin.!

Halk tabiriyle “Deniz Bayramı” denilen “Kabotaj ve Denizcilik Bayramı”nı ulusumuza armağan eden büyük önderimiz Atatürk'e ve Atatürk’ümüzün önderliğinde coşup şahlanarak bu güzel vatanımızın düşman işgalinden kurtulması, bağımsızlığımıza kavuşulması için kan döken, canını esirgemeyen şehit ve gazilerimize minnettarız…

İşgalden kurtuluşumuzun öncüsü, Cumhuriyet’imizin kurucusu büyük Atatürk’ü ve o yokluklarda, bin bir zorluklarda kahraman Atatürk’ümüzün önderliğinde coşup şahlanan şanlı şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi ve milli mücadelede emeği geçen Anadolu’muzun cefakar, fedakâr kahramanlarımızı saygıyla, minnet ve şükranla anıyoruz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü, Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududunu çizer.” (Gz.M.K.A.)  Bu tanımlamaya göre millî bekamızın teminatlarından sayılan denizcilik unsurları çok önemlidir. Ve bu nedenle “Mükemmel ve kadir bir Türk Donanması’na malik olmak gayedir.” (Gz.M.K.A.)  diyordu yüce Atatürk. Çünkü Büyük Atatürk’e göre “Donanmasız Anadolu olmaz! Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Donanmamız, izlediğimiz politikanın da kuvvetli desteği olacaktır.” (Gz.M.K.A.) Bu güzel fikirler ışığında denizciliğe yönelik millî yatırımlarımız geliştirilmelidir ve hatta denizciliğe yönelik milli yatırımlarımızın korunmasına da gereği özen gösterilmelidir.

Emperyalizmin o şer mütareke dayatmalarına karşı onurlu bir karşı duruşun kazanımlarından sayılan 1 Temmuz Deniz Bayramı ve diğer bayramlarla ilgili bu güzel günlerimizi ulusallığımızın önemli kazanımlarından kabulleniyoruz. Bu güzel bayramlarımızın, bu güzel milli günlerimizin ulusallığımıza, siyasetimize, ekonomik ve sosyal kalkınmamıza ve ulusal tam bağımsızlığımıza özgü oluşturduğu maddi ve manevi kazanımları nasıl unutulur! Savaş yıllarının o yokluklarını, o yıkıntılarını Cumhuriyet ile aşarak, o nice acıları bağrımıza basarak bu güzel günlere gelmedik mi? Kimileri haklılıkla diyebilir ki, yine günümüzde, dünkü milli mücadele ile karanlık ufukları aydınlanan bu güzel Anadolu’muzun ufukları yeniden karartılmak isteniliyor! Bu güzel yurdumuza, bu kutsal Vatan toprağımıza kem gözle bakılıyor; dünün o şer Sevr’i yeniden horlatılıp yıkım ve paylaşım entrikaları tezgahlanıyor! Görülen durum bu değil midir? “Görünen köy kılavuz istemez(!)”ki.

Günümüzdeki yabancıya özelleştirmeler, IMF dayatmaları, AB uyum yasası, BOP entrikası gibi o emperyalist oluşumlar ulusal bağımsızlık mücadelemizin ruhuna aykırı değil midir? Bu yanılgıdan, bu gafletten tez arınmalıyız.! Koyun postuna bürünmeyi hüner bilen canavar ruhlu o haçlı emperyalizmin koyun postuna büründürdüğü içimizdeki sinsi işbirlikçilerinin de şer içerikli şirin söylemlerine, takkiyelerine aldanmayalım! Yurdumuzu, ulusumuzu, Cumhuriyet’in ulusal kazanımlarını, şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel vatan toprağımızı dost görünümlü bu namertlerin şerrinden koruyalım!

Bu güzel Deniz Bayramı olgusuyla da ulusal bağımsızlığımıza, ulusal kalkınmamıza ve millî bütünlüğümüze güç kuvvet katılması öngörülüyordu vatansever şehit ve gazilerimizce. 0 yokluklarda, bin bir zorluklarda yapılan Millî Mücadele ile işgalci o haçlı emperyalizmin esaret zincirlerini kırarak ulusal bağımsızlığa erdik. Cumhuriyet'le birlikte kapitülasyonları kaldırdık, millî kalkınmaya yöneldik. Fabrikalar kuruldu, ülke bayındır hale getirildi. Milli sanayi ve millî kalkınma bilincinin geliştirilmesine çalışıldı. Düşmanlarımızın, dahili ve harici işbirlikçilerinin karşı durmasına, engeller çıkartılmasına rağmen millî İstiklâlimizin ve ulusal istikbalimizin teminatı için Millî Eğitim hamlesine de yönelip eğitim alanları arttı, okuma yazma yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Ama ne var ki, Atatürkçü eğitim sistemi Türklüğün uygarlık meşalesiyken bu meşaleyi kısmaya, aydınlığı grileştirmeye, karartmaya yönelik onca hevesler niçindir, kim içindir? Cumhuriyet Okulları’mızda 80 yıldan beridir okunan ve Atatürk Yolu’nda millî şuur amaçlı sandığım “Andımız”ın kaldırılması niyedir? Yeni moda “Kindar gençlik!” anlayışı neyin nesidir! “Cumhuriyet’e kindar, emperyalizme itaatkar bir gençlik!” amaçlanıyorsa eğer, bu anlayış hayra alamet değildir!!  İyi bilinmelidir ki, ulusal kalkınma, millî aydınlanma ancak milli bilinçlenmeyle, ulusal gayretlerle sağlanır...

Cumhuriyetle birlikte, ulusal yatırımlar arttırılmaya, tarım ve sanayi de geliştirilmeye başlanıldıydı. Ne güzel kalkınıyorken (Atatürk sonrası) IMF girdabına düştük! Buradan kurtulalım derken AB serabıyla karşılaştık; damak kuruluğumuzu giderebilmek sanısıyla o seraba doğru rastgele koşmaya başladık. Oysa ay yıldızlı al bayrağımızın üstünde başka bir bayrak benimsenemeyeceğini düşünmek ve söylemek çok mu zor! Ve ne hazindir ki, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın vaktiyle at koşturduğu Afrika- Orta Doğu topraklarında ve hatta bu güzel Anadolu’yu kapsayan Ön Asya topraklarında da o emperyalizmin çıkarları doğrultusunda şirin söylemli şer planlamalarıyla yeni yeni şekillendirmeleri ve sınır değişimlerinin temini için amaçladığı ileri sürülen BOP masalıyla avutulmaya çalışılıyoruz.! Oysa şer Sevr uzantısı Bop oyunu, Ortadoğu’nun bataklığa çevirtilmesiyle bizi o bataklığa çekmek, Ortadoğu’daki Arap yangınıyla güney sınırımızın yangın yerine çevirtilerek o ateşin içine itilmek değil midir? Dünü unutmamalıyız! Dünün düşmanları gerçekten dost olmaz! Çakal koyun postuna bürünse de çakallığından vazgeçmez! Bu nedenle yine de daima barıştan yana yer almalıyız. Dostluk edasıyla batıya maşa olma gafletine düşmemeliyiz. Güzel günlere, düşmanın şirin söylemleriyle değil, milli anlayışla varılır. Türklüğümüze ve Türkiye’mize özen göstermeliyiz.

“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh.” diyen büyük Atatürk’ün öğüdüyle öncelikle savaşa değil, barışa destek vermeliyiz. Arap çöllerindeki Yalancı baharlar(!) Türklüğe ve Türkiye’ye bir fayda sağlamaz! Oysa o haçlı emperyalistlerin ve içimizdeki manda sever, muhip sever ve karanlık sever işbirlikçilerinin öteden beridir kabullenemedikleri Atatürk Cumhuriyeti'mizin ekonomik dirliğini, ulusumuzun sosyal dirliğini, insanımızın milli birliğini sarsıp zayıflatmayı amaçladığını neden düşünmek istemiyoruz! Bu gaflet ve ihanetlerin hatırlatıcısı sayılan dünün o büyük acıları, onca mezalimler nasıl unutulur!  Dünün işgalcisi ve paylaşımcısı o sinsi düşmanın şirin söylemli şer dayatmalarına hoşgörüyle yaklaşmak yanılgılarından tez uyanmaya; büyük Atatürk’ümüzün öncülüğünde coşup şahlanan şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel vatanımızın, şanlı bayrağımızın ve ulusal bağımsızlığımızın önemini idrak edip milli kalkınmayı geliştirerek ulusal gönence ulaşmaya ve milli bağımsızlığımızı ebedi kılmaya yönelik değil miydi bu bayramlar? Çok iyi bilinmelidir ki, 1923’ler ve 1923’ün yıldönümleri, ancak Atatürkçü anlayışla, Atatürk’ün Yolu’yla yücelir!

Ki, işgal yıllarında düşman zulmünden, o mezalimlerden ve o işgalden kurtuluş için Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğiyle yapılan Milli Mücadele’mizin önemini anlatan ve dünden ibret alarak aydınlık yarınlarımıza doğru yön vermemizi sağlayan milli günlerimiz daha coşkulu, daha görkemli etkinliklerle anılması, kutlanılması ve hatta düşman işgalinden kurtuluştan yeniden kuruluşa yönelik bu günlerden dersler çıkarılarak yarlarımızın daha iyi aydınlatılmasına çaba gerekirken her nedense bu milli günlerimiz yakın zaman sürecinde sönük geçmekte ve adeta bu milli günlerimiz, bu millî bayramlarımız silikleştiriliyor ve daha vahimi unutturulmak isteniliyor gibi! “Türklüğe karşıt unsurlardan, Türklüğe karşıt oluşumlardan Türkiye’nin yüceltilmesini beklemek büyük bir gaflettir, dalalettir ve hatta Türklüğe ve Türkiye’ye ihanettir!” Tarihten ibret almak varken tarihi umursamamak niye! Tarihin çöplüğündeki o nice Türk Devletleri’nin ve Türk İmparatorluklarının içten yıkılışları gibi Cihan İmparatorluğu Osmanlı’yı da benzeri aymazlıklar sarsıp yıkılışa ortam sağlanmadı mı? Türklüğün aleyhinde entrikalar peşinde koşuşanlardan Türklüğü, Atatürkçülüğü savunmalarını beklemek, koyun postuna bürünen canavarı koyun sanmak ya da koyun postuna bürünmüş sinsi çakala koyunları teslim etmek gibi değil de nedir? Cumhuriyet karşıtlarından, müttefikleriyle, “Bu, Cumhuriyet’e uygundur.!” dayatmasını benimsemek, düşman öğüdünü insanımıza ısrarla benimsetmek büyük bir gaflet, Türklüğe, Atatürk’e ve Atatürkçülüğe karşı büyük bir ihanet değil de nedir?

Cumhuriyet’e karşı kindar gençlik değil, dünün işgalcisi ve paylaşım gayretçisi o şer haçlı emperyalizme karşı Atatürkçü Gençlik yetiştirilmelidir. O haçlı emperyalizm, gericilik ve bölücülük fitnesiyle bu güzel Cumhuriyet’imizin aydınlık ufuklarını karartmaya çalışıyor. O haçlı emperyalizm, işbirlikçileriyle dini değerler de kalkan yapılarak bu güzel Cumhuriyet’imizin kurucusu eşsiz kahraman Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve sevenlerini kumpaslarla yıpratma gayreti peşindedir.! Düşman uzantılarınca, ulusalcılarımız etkisizleştirip Cumhuriyet Kalesi içeriden kuşatılıp tahrip edilmek, çökertilmek isteniliyor. Bu gaflet ve ihanetlerin önüne tez geçilmelidir.! Unutulmamalıdır ki, her umursamamazlık, her aymazlık daima düşman lehinedir! Bilinmelidir ki o düşman deniz gibidir, güven olmaz! Sinsi düşman, girdap gibidir; düşmana yakın durulmaz! Koyun postuna bürünmüş düşmanın adamları, bayrağımıza dair çok bayrak sever görünse de güven olmaz! Unutulmamalıdır ki, koyun postuna bürünmüş çakala kuzu teslim edilmez! Ve iyi bilinmelidir ki, gerçek Atatürkçülerden bu kutsal vatana kötülük gelmez.

Kıyı ve liman ulaşımımızın millileştirilmesinden sevinç duyuluyorken ve bununla ilgili bir bayram, bu güzel Denizcilik Bayramı gündeme gelmişken, demiryolu, liman gibi ulaşım; PTT gibi ulaştırma unsurlarının özelleştirme kisvesiyle yabancıya satılımı anlayışı etik değildir! Petkim, Tankpalet, Telekom gibi stratejik ulusal yatırımların yabancıya devrinin makul sanılışı büyük bir gaflettir! Ki, Kabotaj hakkı devredilemez! Bayrağımızın üstünde başka bir bayrak benimsenemez! Aydınlık güzel yarınlar için Ulusal kalkınma unsurlarımızın ulusallık vasıfları daima milli bilinçle devam ettirilerek geliştirilmelidir. Çünkü ulusal kalkınmamızın gelişmesi ve ulusal bağımsızlığımızın devamlılığının temel koşulu; Cumhuriyet’in kazanımlarına, ulusal yatırımlara onurluca sahip çıkmak ve onurluca geliştirmektir. Bu güzel ülkemiz müstemleke memleketi değildir! Ulusal kalkınmamızın ve milli bağımsızlığımızın ebediliği için büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur.” (Gz.M.K.A.) Veciz öğüdünü daima hatırlamalı ve iyi anlamalıyız ve de dosdoğru uygulamalıyız. Çünkü, Atatürk’e göre “Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz!” (Gz.M.K.A.) Bu nedenledir ki, ulusal yatırımlarımıza, milli üretimimize millî anlayış içinde önem vermeliyiz. Milli kalkınma, milli üretimle gerçekleştirilir; milli bağımsızlık, ancak milli bilinçle sağlanır.

Daha dün, topuyla tüfeğiyle bu güzel ülkemizi elde etmek isteyen o emperyalist haçlı batılılara karşı Atatürk'ün önderliğiyle bu aziz milletimiz ulusal kurtuluş mücadelesi verip ulusal bağımsızlığa ulaşmışken, bugün, kendi elimizle kendi değerlerimizi devreder hale gelmemizi bekler haldeler o sinsi batılılar! Truva atları ise karşı devrim senaryosundadır. Haçlı irticanın sinsi entrikaları süregelmekte, yurtseverler yıpratılmaktadır. Bu acı gerçeğin yansıması “Körler görmez, sağırlar duymaz, gafiller umursamaz; takkiyecinin hilesi bitmez!” betimlemeleridir. İşin acısını, uygarlaşmanın yorgunluğunu Atatürkçüler, yurtseverler çekiyor.

1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’mızın tarihsel, sosyal, siyasal içeriğini ve önemliliğini unutmayalım!  Milli Bağımsızlığımıza, aziz Ulusumuza ve bu güzel Yurdumuza yönelik sabotaj dayatmaları gayreti içinde bulunan o dost görünümlü haçlı zihniyetli emperyalist batılıların ve yerli işbirlikçilerinin sinsi şer entrikalarına karşı daima uyanık olalım. Çünkü Atatürkçülük; dağıyla ovasıyla, kıyısıyla yaylasıyla, kayasıyla Ada’sıyla millî bir bütünlük arz eden bu güzel Vatan toprağımıza, Bayrağımıza, Ulusal Bağımsızlığımıza, ulusal benliğimize ve Millî Eğitim’imize onurluca sahip çıkmaktır. Çünkü Atatürkçülük; milli tarımımızı ve ulusal yatırımlarımızı milli bilinçle koruyup geliştirmek; sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal ve askeri alanlarda çağdaş gelişmeler sağlayarak vatanımızı ve milletimizi o sinsi emperyalizmin ve işbirlikçilerinin her türlü sinsi şer entrikalarından koruyup ekonomik ve sosyal gönenci sağlamak ve ulusal bağımsızlığımızı daimi kılmaktır.

Deniz Bayramı’na dair 1 Temmuz’un, “Türkiye Cumhuriyeti’mizin Atatürk Yolu’ndaki aydınlık yarınları için ileriye gidişinin veya geriye yönlendirilişinin yeni bir kararı günüdür!” diye düşünenler çıksa da şu anda gündemdeki 1 Temmuz, Atatürk Yolu’nda Cumhuriyet’imizin aydınlık yarınları için bu Kabotaj hakkının kazanımı gününün yıl dönümü günüdür. İşgalle birlikte işgalcilerin denetimine geçen Kabotaj hakkının yeniden elde edilmesi güzel bir kazanımdır ve bu kazanım coşkusuna dair kutlamanın adı Deniz Bayramı’dır. Ne hazindir ki bu bayram gününe dair kabotaj hakkı kazanımlarıyla ilgili çalışmalar sürerken 14 Haziran 1926’da İzmir’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik bir suikast tertibi ortaya çıkarıldı. Bu tertip de Mustafa Kemal’in kabotaj kazanımı çalışmalarını da aksatmadı; bilakis teşvik etti.

Dünün işgalcileri o haçlı emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin bu güzel Cumhuriyet’imizin milli kalkınmasına, milli birliğimize, ulusal yatırımlarımıza, şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel vatan toprağımıza yönelik sinsice yürütedurdukları sabotaj entrikaları, kumpaslar varsa tez belirlenip sona erdirilmelidir. Çünkü bütünsellikten çözülmeyi, bugünün güzel günlerinden dünkü işgal günlerine dönüşmeyi ancak düşmanlar ve o düşmanın yerli işbirlikçisi hainler düşünebilir.! Türklüğün düşmanları bu güzel vatana düşmanlık beslemektedirler. Ve hatta Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün karşıtları bu güzel vatana sinsilikler düşünebilir, şer entrikalar önerebilirler! TC’mizi, Türkçe’mizi yozlaştırabilirler, millî birlik ve beraberliğimizi sarsmaya yönelebilirler!

Kıyılarımızda, limanlarımızda, denizlerimizde de tedbirler, ulusal güvenlik titizliği önemlidir. İstek ve önerileri, deniz konusunda da milli hassasiyetleri yüksek kimi yurtsever yetkililerimizce de milli çıkarlarımıza uygun görülmeyip ulusal anlayış ile karşı çıkılan o emperyalistlerin kıyılarımızda, limanlarımızda ve özellikle Karadeniz’de yer edinme istekleri hayra alamet değildir!

(Ki; Ege Denizi’nde 2 Ekim 1992’de “kararlılık gösterisi-92” adlı Nato tatbikatında gecenin karanlığında-dinlence esnasında (uyku vaktinde) Amerikan Saratoğa uçak gemisinin Muavenet muhribimize hem de iki kez güdümlü mermi ateşleyerek ilkin kaptan köşkünden vurması, gemi komutanı amiral dahil 5 subay ve askerimizin şehit edilmesi, ikinci roketle de Muavenet’in hurdalığa çıkmasına neden olan bu durum bir vahşet değil de neydi! Tatbikatta gerçek mermiler kullanılmayacakken Muavenet’e ateşlenen bu gerçek roketler neyin nesiydi! Bu nasıl dostluk, bu nasıl Nato müttefikliğidir! Bu durum, apaçık bir kasıttır, Lozan’da da bize destek çıkmayan o emperyalist Amerika’ya güvenilemeyeceğinin bir gerçek delilidir!)

Unutulmamalıdır ki, dünün işgalinde başarıya ulaşamayan o haçlı emperyalizm, işbirlikçileriyle, manda severleriyle, heyet-i nasiha entrikalarıyla, milliliğimize yönelik karşıt senaryolarla yine sinsi şer entrikalar peşindedir! Bu nedenlerledir ki, Atatürk Cumhuriyeti karşıtı o sinsi haçlı irticanın ve o haçlı emperyalizmin süregelen o şer Sevr senaryoları daima tez bozulmalıdır. Vatan toprağımıza, Ulusal yatırımlarımıza, Cumhuriyet’imizin kazanımlarına, milliliği ve laikliği temel alan Milli Eğitim’imize; demiryollarımıza, limanlarımıza, Andımız’a, İstiklal Marşı’mıza, Ay Yıldızlı Al Bayrağımıza, Ulusal bağımsızlığımıza onurluca sahip çıkılmalıdır.

Bayram vesilesiyle, Deniz Şehitleri’miz dahil, bütün şehitlerimizi, ebediyete intikal eden Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ve Ata’mızın milli mücadele silah arkadaşları kahraman gazilerimizi minnetle, rahmetle, saygıyla anıyoruz. Ruhları şad, kutsal emanetleri bu güzel aziz vatan, vatanı ve milletiyle huzur ve refah içinde daim olsun.

Ve yine diyoruz ki,

Kıyılarımızla adalarımızla vatan toprağımızı onurluca savunmak ve yüceltmek ulviyetinin Kabotaj andıdır Deniz Bayramı’mız. 1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’mız kutlu olsun! Ve bu güzel ‘Deniz Bayramı’mız ve ulusallığımızın timsali tüm Milli Bayramlarımız daima coşkuyla, gururla kutlanılmalıdır; milli değerlerimize, laik Cumhuriyetimizin ulusal kazanımlarına her daim her koşulda onurluca sahip çıkılmalıdır.

Kıyılarımızda, limanlarımızda deniz ulaşımı ve taşımacılığı hakkının elde edilişinin yıldönümü günü olan 1 Temmuz, ulusal bağımsızlığımıza dair önemli milli günlerimizdendir. Halk tabiriyle DENİZ BAYRAMI denilen bu 1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramı, güzel yurdumuza, aziz ulusumuza ve dünya insanlığına aydınlık güzel yarınlar, mutluluklar, barış, huzur ve esenlikler getirmesini temenni ediyorum.”


1 Temmuz Deniz Bayramı F1

Editör: Güler Çınasoğlu