1941 yılıydı. İkinci Dünya Savaşı patlamıştı. Barbarossa Harekâtı başlatıldı. Sovyetler Birliği'nin Nazi Almanyası tarafından işgal edilme planının kod adıydı. Alman donanmasını Karadeniz'e geçirmek istiyorlardı. Ama karşılarında "Türk Kilidi" vardı. Sadece 5 yıl önce imzalanan Montrö Sözleşmesi nedeniyle Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından savaş gemisi geçirebilmeleri mümkün değildi.
Hitler, Türk hükümetine hile teklif etti. Atalay, Saldıray ve Yıldıray denizaltılarınızı bize satın dedi. Bizim denizaltıları Alman mürettebatla Karadeniz'e salacaklardı. İsmet İnönü derhal reddetti. Bunun üzerine Hitler düşündü taşındı Fatih Sultan Mehmet'in karadan yürüterek Haliç'e kadırga indirmesi gibi Avrupa'yı boydan boya yürüterek Karadeniz'e denizaltı indirmeye karar verdi.
Efsanevi U-Botların dizaynında değişiklik yaptılar. Tip2 adıyla daha küçük daha hafif 42 metre boyunda, 4 metre eninde, 270 ton ağırlığında 6 adet özel denizaltı ürettiler. U9, U18, U19, U20, U23 ve U24 adlarını verdiler.
Nakliyesi bile sıra dışı mühendislik istiyordu. Denizaltıları tek parça halinde taşımak imkânsızdı. Söktüler parçalara ayırdılar. Hamburg'dan römorkörlerin çekeceği özel dubalara yüklediler. Elbe Nehri üzerinden Dresden' e getirdiler. Dubalardan indirip kamyonların çekeceği 20 tekerlekli devasa dorselere yüklediler. Karayoluyla Ingolstad' a getirdiler. Dorselerden indirip yine dubalara yüklediler. Tuna nehri üzerinden Romanya Köstence'ye getirdiler. 2300 kilometre yol, 11 ay sürdü. Monte ettiler, Karadeniz'e indirdiler.
1942 yılı olmuştu. Ekim ayından itibaren Karadeniz' de göreve başladılar. Askeri ticari hedeflere 56 operasyon düzenlediler. Sovyetlere ait 26 gemiyi batırdılar. Rus donanması fellik fellik onları arıyordu. Alman denizaltılarından üçü batırıldı.
1944 yılı oldu. Romanya savaşta saf değiştirdi. Sovyet ordusu Alman denizaltılarının ikmal yaptığı Köstence'ye girdi. Böylece U19, U20 ve U23 denizaltıları Karadeniz'de sıkıştı kaldı. Sığınacak liman yoktu. Alman Genelkurmayı yine Türk hükümetine teklifte bulundu: "Mürettebatımızı bize teslim etmeye söz verirseniz, denizaltılarımız size teslim olacak. Mürettebatımız karşılığında denizaltıları hibe edelim sizin olsun." dediler. Ama tarafsızlık konusunda kararlıydık yine reddettik. Bunun üzerine Almanya'nın başka çaresi kalmadı denizaltıların komutanlarına şifreli mesaj gönderdiler: "Türkiye kıyılarına yaklaşın denizaltıları batırın mürettebatı gizlice karaya çıkarın. Karayoluyla Yunanistan'a geçmeye çalışın veya Ege kıyılarına ulaşıp Alman gemileri ile irtibat kurmaya çalışın." emri verildi
9 Eylül 1944 gecesiydi mürettebat lastik botlarla karaya çıktı. U19 Zonguldak Filyos kıyılarında, U20 Sakarya Karasu kıyılarında, U23 ise Ağva kıyılarında batırıldı. Alman denizciler için özgürlüğe kaçış başlamıştı ama hiç bilmedikleri topraklardaydılar. Yanlarına biraz erzak aldılar, küçük gruplara ayrıldılar. Saklana saklana batıya doğru yürümeye başladılar. 81 kişiydiler elbette uzun süremedi. 2 gün sonra hepsi yakalandı.
Beyşehir'e götürüldüler. Sekiz ay Kızılay Kampı’nda tutuldular. Sonra Isparta'ya götürüldüler. Bir buçuk yıl kadar da orada tutuldular. Esir muamelesi görmediler, hayatlarını insanca sürdürebilmeleri için Kızılay tarafından kendilerine maaş ödendi. Günlük yaşama katıldılar. Kimisi Kızılay Hastanesi' nde hekimlik yaptı, kimisi fabrika ve atölyelerde Türklerle birlikte çalıştı. Çoğu teknik personel olduğu için özellikle makine tamiratlarında çok işe yaradılar. İkinci Dünya savaşı sona erdi. Alman denizciler trenle İzmir'e getirildi. Barış antlaşması gereğince amerikalılara teslim edildi. Gemiyle İtalya'ya gönderildiler. Almanya'da bir süre gözaltında tutuldular. Sorgulandılar 1946 yılı Eylül ayında hepsi sağ salim evlerine döndüler. Montrö olmasaydı Türkiye İkinci Dünya Savaşı'ndan kurtulamazdı.
1994 yılında Karasu açıklarında deniz tatbikatı sırasında U-20 bulundu.
U20, 42,7 m uzunluk, 4,1 m genişliğinde idi. Sahilden 4 km uzaklıkta, kule derinliği 18 m, dip derinliği 23 m'dir. Batığın üzeri balıkçı ağlarıyla kaplanması canlı yaşamı tehdit etmektedir. Batığın temizlenerek dalış turizmine kazandırılmasına çalışılmalıdır. Parçalanmadan batan ve sığ sularda olan, iyi korunmuş batık, Türkiye’nin en iyi on dalış alanından biri kabul edilmektedir. Mürettebatı ölmeden U20'yi terk ettiğinden savaş mezarı değildir, bu nedenle dalışa izin verilmektedir. Karasu için bir turizm değeri olarak pazarlanması ve korunması gerekir.