Bir yalancıdan daha kötüsü yoktur. Hepimiz böyle hissederiz değil mi? Ama neden? Neden bizi kandıran insanlara karşı böyle bir ayrımımız var? Çünkü berbat hissettiriyor. Gerçekten. Güvensizlik: limbik sistemin cingulate cortex'inde ve anterior insula'da işleniyor. Beynin acı ve iğrenme gibi diğer içsel hisleri işlediği bölmelerle aynı yerde. Bu sadece neden yalancılardan nefret ettiğimizi açıklamıyor aynı zamanda neden biz insanların inanacak bir şeye ihtiyaç duyduğunu da açıklıyor.
Ejderha gibi hayali yada yer çekimi gibi bilimsel bir gerçek olsun beyinlerimiz inanacak bir şeyler olduğunda bizi ödüllendirir. İnanmak: iyi hissetmektir. Rahat hissetmek. Bir insana güvenmek arkadaş olabilir, sevgili olabilir, aileden biri olabilir her koşulda arkanızı yaslayabileceğiniz, kötü günlerinizde yanınızda olacak birilerini ararsınız. Çünkü yalnızlık bazı durumlar haricinde kötü hissettirir. Bir yaratıcıya veya bir dine inanmak da insana kendisini iyi hissettirir. Bu dünyanın bir sebeple yaratıldığı, kötülüklerin cezalandırıldığı ve iyiliklerin ödüllendirildiği bir sistem insanı rahatlatır. Boşuna yaşamıyoruz demenin bir sonucudur sanki. Olmayan şeylere inanmak da keza öyledir Ak Sakallı Dede, Noel Baba, çeşitli batıl inançlara da bakarsanız yaptıkları şeylerin onlara şans getireceğini, dileklerinin kabul olacağını falan düşünürler. Bunlar olumlu beklentilerdir, insanın doğası gereğidir. Tıpkı yalancı insanların beklentilerimizi boşa çıkardığı gibi bu inançlar da beklentileri karşılamaz ise güven ve inanma olarak gerileme olabilir. Dilekleriniz gerçekleşir ise daha fazla inanma meydana gelir. Düz mantık aslında.
Ama beynimiz duygusal geri tepkiler verirken kendi inanç sistemimize nasıl güvenebiliriz? Onu eleştirel düşünmeyle dengeleyerek, her şeyi sorgulayarak ve her zaman ve her zaman ihtimallere açık olarak...