İklim yasası bahane, hedef küresel tahakküm

Hasret Aksoy'un "İklim yasası bahane, hedef küresel tahakküm" başlıklı köşe yazısı

Son yıllarda çevre, iklim ve sürdürülebilirlik gibi kavramlar küresel ölçekte yoğun şekilde gündeme getiriliyor. Küresel medya, hükümetler, şirketler ve uluslararası kuruluşlar adeta tek ses olmuş gibi “iklim krizi” adı altında insanlara bir yaşam biçimi dayatıyor. Oysa bu masum görünen gündemin arka planında insanlığı, bağımsız devletleri ve yerli değerleri hedef alan derin bir plan var.

İklim değişikliği bahanesiyle çıkarılan yasalar, aslında yeni bir dijital vesayetin ve merkezi küresel yönetimin altyapısını oluşturmaktadır. Karbon ayak izi hesaplamaları, dijital kimlik sistemleri, akıllı şehirler, yapay zeka kontrol mekanizmaları derken; insanın hem fiziki hem sosyal hayatı sıkı denetim altına alınmak isteniyor. Tohumdan teknolojiye, üretimden tüketime kadar her alan küreselcilerin tekeline sokulmakta, milletlerin kendi kaderini tayin hakkı ortadan kaldırılmaktadır.

Türkiye'nin dünya karbon salınımındaki payı sadece yüzde 1.5’tir. Buna rağmen üzerimize düşen sorumluluklar katlanırken, ABD, Çin, Hindistan ve AB ülkeleri gibi büyük kirleticiler bu düzenin asıl mimarları olmasına rağmen yaptırımlardan etkilenmemektedir. Bu da gösteriyor ki mesele çevre değil, tahakkümdür. Mesele doğa değil, yeni bir dijital kölelik düzenidir.

Milli Görüş olarak biz bu oyunun farkındayız. Gerçek çevrecilik, toprağı zehirleyen hibrit tohumlara karşı ata tohumunu savunmakla olur. Gerçek sürdürülebilirlik, yerli üretimle, ahlaklı ekonomiyle mümkündür. Gerçek özgürlük, inancımıza, değerlerimize ve emeğimize sahip çıkarak yaşanır.

Bu sebeple herkesi iklim kanunu konusunda bilinçlenmeye, çevresini uyandırmaya ve sessiz kalmamaya davet ediyorum. Bu dayatmalara karşı ses çıkarmak, sadece bir hak değil, aynı zamanda bir görevdir. Şimdi susma değil, hakikati haykırma vaktidir. Çünkü biz inanıyoruz ki; küresel zulüm planları ancak milli şuurla, imanla ve birlikle bozulur.