Halk çok yorgun

Ayşenur Elmacı'nın "Halk çok yorgun" başlıklı köşe yazısı

Değerli okurlarımız bir haftalık aranın ardından tekrardan bir aradayız. 

Siyaset konuşmak yerine keşke genel konulara değinebilsek. Ancak konjonktür buna müsaade etmiyor. Siyaset çok farklı bir mecra. 

Aslında hepimizin ülke olarak düşündüğü ve içinden çıkamadığı bir durumdayız. Bunu üzülerek söylüyorum ki, ne olacak hiç kimse kestiremiyor. Sadece yorgun yorgun mücadele etmeye çalışıyoruz.

Her gün farklı bir olaya şahitlik ediyoruz. Uyandığımız andan itibaren bugün neye şaşıracağız, ‘yok artık’ diyeceğiz diye iletişim araçlarımızla gündemi takip etmeye başlıyoruz. Çok yorulduk değil mi? Hem de çok…

Keşke normal şekilde uyandığımız gibi genel olarak da uyanabilsek. Ama maalesef bunu ülkece başaramıyoruz. Hiçbir olaya objektif bakamadan ‘ben neredeysem orası sağlamdır’ deyip kenara çekilip olan biteni film gibi izliyoruz.

Sağ - sol kavgası ülkemizde daha ne kadar devam eder bilinmez. Bitmeyeceğini kestirebiliyoruz ama bu ülkemiz için de hiç iyi bir ilerleme olmadığını hep birlikte görüyoruz ve şahitlik ediyoruz.

Her zaman söylüyorum. Çok uzağa gitmeyelim, 10-15 yıl önce siyaset bu kadar kötü değildi. Herkes herkesin fikrine, düşüncesine saygı duyup eleştiri yapabiliyordu. En önemlisi biz birbirimizi dinleyebiliyorduk.

Herkes aynı düşüncede tabii ki olacak diye bir şey yok. Ama sağ sol fark etmez, insanları ötekileştirmeyin. Herkesin fikri de var vicdanı da var. Birbirimize neden düşman gibi bakıyoruz? Biz bu raddeye nasıl geldik? Biz neden konuşup, tartışamıyoruz? En önemlisi neden birbirimizi dinleyemiyoruz?

Eskiden bunlar yok muydu? Tabii ki vardı ama son 4 yıldır biz bunların hepsini kaybettik.

Partilerin çatışmaları, aralarındaki çekişmeden nasibini alan siyasiler değil bizlerin, halkın aldığını artık kavrayıp daha net ve daha sağlam düşünerek hareket etmemiz gerekiyor.

Siyasilerin birçoğu seçilmiş kişiler. Yani biz seçtik, halk seçti değil mi? Saygı duyulması gerekiliyor mu? saygı duyulacak elbette. Ama seçtiğimiz siyasileri neden o makamlara seçtik oturup bunu da sorgulayalım.

Sabah kalkıp işimize gidiyor emek veriyor muyuz?
Emeğin en üst seviyesini veriyoruz.

Vergilerimizi ödüyor muyuz?
Ödeyebilen ödüyor değil mi? Bak ödeyebilen diyorum. Çünkü artık vergi bile ödeyemez duruma gelmedik mi?

Eee sonuç diyecek gibisiniz değil mi?

Sonuç bu….

Emek verip çalışıyoruz, vergi ödüyoruz….
Hizmet beklemek hepimizin en doğal hakkı değil mi? Hakkımız..
Bu hizmeti en güzel şekilde bizlere sunacakları da seçmiyor muyuz? Biz seçiyoruz.
Hizmetin bizlere ulaşması noktasında emek veren yöneticiler önce o makamlarda neden oturuyor onu tam olarak anlaması ve kavraması gerekiyor.

Hizmeti halkla buluşturduktan sonra halktan takdir beklenmemelidir. Halk zaten görür ve yorumlar. O makamlara zaten hizmet getirmek için seçiliyorsunuz. Kimse arsasını satıp, evini satıp hizmet etmiyor bulunduğu yere…

Bu yüzden halk hiçbir zaman hafife alınmamalıdır.

Halk dinlenmeli. Halk sağ veya sola yakın olmak zorunda da değil. Biz halk olarak sağı da sorgularız, solu da sorgularız. Bir yere bağlı olmak zorunda değiliz. İşimizi yapıp gözlemlemeyi tercih ederiz. Kimseyi ötekileştirmeyin. Gerçekten halk çok yorgun…

Daha yaşanılabilir bir dünya için daha objektif olup, birbirimizi ötekileştirmeden sarılmanın çok güzel bir şey olduğunun farkına varalım…