Gerçek bir arayış

Tugay Bilgen'in "Gerçek bir arayış" başlıklı köşe yazısı

Hayat içerisinde işler yolunda gitmediği zamanlarda zihnimizde bir gezintiye çıkarız. “Neden böyle oldu, niye oldu, nerde hata yaptım, nasıl bu hataya düştüm, nasıl göremedim, ben neden böyleyim” gibi sorgulamalar başlar. Sorgulamayı hemen hemen herkesin yaptığını görürüz. Peki sonuç elde edenlerin oranı? Sizce sorgulayanların ne kadarlık kısmı sonuç elde edebiliyor.

Bu oran maalesef ki çok yüksek değil. Herkes oltalarını almış balığa gidiyor. Balık tutanların sayısı ise çok az. Balık tutamama sebepleri bugün burada anlatabileceğim kadar kısa bir konu değil. Ama sizlere sorgulayıcıların içindeki ayrı bir gruptan bahsedebilirim.

Bu grubun özelliği, sorgulamalarının sonuç elde etme amacından sapmış gibi görünmesi. Sanki maksat cevapları bulmak değil, sadece soruyu sormuş olmak. Ben üstüme düşeni yaptım rahatlığı ile sorularını sorar ve cevap vermek yerine yeni sorular ile devam ederler.

Zararları en başta kendilerinedir. Elbette ilk başta işler böyle değildi. Zaman içinde sorulara cevap bulamadıkça hedefi değiştirdiler gibi görünüyor. Ve bu durumun çözümsüz bir konu olmadığını bilmeni isterim.

Peki bunu nasıl anlarız? Yani kendimiz sorgulayan kişi miyiz yoksa sadece soru sormakla yetinen mi? Bunu cevaplara karşı duyulan ihtiyaç üzerinden anlayabilirsiniz. Basit bir örnek üzerinden gidelim. Farz edin ki son otobüse yetişmek için evde hazırlandınız. Her şey hazır, şimdi çıkarsanız ucu ucuna yetişeceksiniz. Tam kapıya gelmişken, fark ettiniz ki anahtarlar yok. Eyvah! Onlar olmadan çıkamazsınız. Ama artık vakit de daraldı. O sırada anahtarı ararken kendinizi hayal edin... Tam da evi talan ederken anahtar hakkında ağzınızdan dökülen cümleleri düşünün. Nerde bu? Nerde? Kim bunun yerini değiştirdi? Kırk kere dedim anahtarı yerine geri koyun diye! O süreçteki anahtarı bulamamanın huzursuzluğunu bir düşünün.

İşte gerçek arayış içinde olmak tam olarak böyle bir şeydir. Sadece anahtar nerde diye sormaz, bulamadıkça da huzursuz olursunuz.

Bu kısım kafamıza yattıysa yeniden bahsettiğim sorgulayıcıları düşünelim. Kendilerini ve hayatı sorgularlar. Çevreleri onları arayış içinde zanneder. Gerçekten güzel ve çokça soruları da vardır. Peki sizce cevapları bulmamış olmaya karşı tutumları?  Anahtarım nerde diyen kişi gibi mi?

Sizce cevapları gerçekten istiyorlar mı?

Değerli okur; sana tavsiyem, çevrende belki senin için kıymetli olan kişilerde bu bahsettiğim durumu fark edeceksin. Eğer fark edersen, önceliğin anahtarın yerini söylemek değil. Bulamamanın huzursuzluğunu canlandırmak olsun. Çünkü sadece cevabı gerçekten isteyenler, cevaplardan bir fayda görür.