Maalesef ülkemizde hatta Dünya genelinde birçok ülkede iki grup insan var. Yönetenler ve yönetilenler. Demokrasi için kullanılan klişeler sadece kelimelerle kalıyor. Halkı halk yönetir. Halk yönetime karar verir. Halkın geleceğini halk tayin eder gibi birçok klişe. Ama bir düşünelim yönetenler verdikleri kaç kararı, hangi kararı halka göre veriyor. Ya da kaç karar halka rağmen alınıyor.
Eskiden bu durum çok demokratik gözükebilirdi. Seçimler olur, halk yerelde veya genelde kendisine göre seçimini yapar, o seçilenlerde o güçle karar mekanizmasını oluştururdu. Bir tek gazete, radyo, televizyon vardı. Ama günümüze ve çağımıza gelindiğinde bu sistem ne kadar başarılı? Özellikle iletişimin bu denli hızlı olduğu sosyal medya çağında bilmem nerenin bilmem hangi kazasında bir şey olsa ajanslardan önce sosyal medyadan haberdar olunuyor. Hatta ajanslar birçok kez sosyal medyadan aldıkları duyumlarla haberlere ulaşıyorlar.
Bu hızın içerisinde artık demokrasiyi ve karar mekanizmasını halkın tamamına yaymanın ve eski düzenden yavaş yavaş yeni çağın gereklerine ulaşmanın zamanı gelmedi mi? Bunu zamanla göreceğiz.
Bu elbet olacak. Halkın gerçekten halk tarafından yönetilip, ilk elden karar mekanizması olduğu günler. Tarımda, sanayide, turizmde, ekonomide, eğitimde, sporda. Bakın bir örnek vereyim. Bir yönetici, o organizasyonun sahibi olmuyor. Sadece organize eden, doğru kararlar alınmasını sağlayan, gerektiğinde aldığı stratejik kararlarla oranın geleceğini tayin eden kişidir yönetici. Siyasilerde öyle. Bir siyasetçi ya da yerel yönetici oranın sahibi değildir. Sadece o kurumu veya ülkeyi daha yaşanabilir yapmak için ve geleceğe daha iyi taşıyabilmek için o ya da bu şekilde halkın seçip görevlendirdiği kişilerdir.
Yani bir yerin sahibi olmuyorlar, o yeri doğru bir şekilde idare etmiş oluyorlar. Zaten bunun için maaş alıyorlar. Sahipler kar elde eder, kardan payını alır. Yöneticiler ise sahiplerinin belirlediği maaşları alırlar. Yani ortada sahip olunacak bir durum yok. Bu yazdıklarım karmaşık gelebilir. Ya da ne alaka denilebilir. Ama siyaset ve seçimler bir süre sonra bu çerçevede yaşanacaklar.
Z kuşağı karmaşasının tam ortasında ki konu işte bu. Onlar hızın nesli. Bilgiye hızla ulaşan nesil. Ve yönetme ile sahip olma arasındaki farkı bilecek nesil. Peki burada bir soru gelebilir. Yöneticiler maaş alıyor peki kar kime gidiyor? İşte sorun burada başlıyor. Sahip ve patron halk. Kar onlara gelmeli. Kardan payını almalı halk. Ama alamıyor.
Neden? Çünkü öyle bir kara delik var ki, o kar veya kar payı kara delikte yok olup gidiyor. Siz buna ister cari açık deyin ister yanlış politika ister enflasyon ister hırsızlık. İşte size ekonomi ve ülkemizin ekonomik durumu.