Yine bir sabaha yüreğimiz ağzımızda uyandık. Yer sallandı, binalar yıkıldı, insanlar panik içinde sokaklara döküldü. Tıpkı daha önce yaşadığımız o acı günler gibi… Yine sorular kafamızda dönmeye başladı: “Neden oluyor bu depremler? Ne anlatmak istiyor Rabbimiz? Biz bu işin neresindeyiz?”
Depremler sadece yerin altındaki fay hatlarının hareketi değildir. Onlar aynı zamanda bizim vicdanımızı, imanımızı, insafımızı da sarsar. O anlarda yalnızca binalar değil, insanın iç dünyası da çöker veya yeniden inşa olur.
“Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın…”
Kur’an-ı Kerim, A’raf Suresi’nde şöyle buyurur: “Yeryüzünde ıslah olduktan sonra bozgunculuk yapmayın.” Bu açık bir mesajdır. Doğa ile oynarsan, adaleti çiğnersen, ahlakı ayaklar altına alırsan, o dengeler bozulur. Ve işte o zaman yer yerinden oynar.
Bir başka ayetteyse Rabbimiz şöyle sorar: “O şehir halkı, gece uyurken azabımızın gelmesinden emin mi oldular?” Deprem, sel, yangın… Bunlar bize sadece fiziksel zarar vermez; gaflet içinde yaşadığımızı da yüzümüze çarpar.
“Zina, faiz ve azap…”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Bir köyde zina ve faiz yaygınlaşırsa, o insanlar kendi elleriyle Allah’ın azabını davet etmiş olurlar.”
Bugün yaşadığımız afetler, ahlaki ve ekonomik bozulmanın sadece manevi değil, maddi bedelleri olduğunu da gösteriyor. Betonun içine kum basan, hayatı üç kuruşla takas eden zihniyetin sebep olduğu felaketlerdir bunlar.
Yine bir başka hadisinde Efendimiz uyarıyor: “Fuhuş açıktan yayılırsa, daha önce görülmemiş hastalıklar baş gösterir.”
Bu sadece bir ahlak meselesi değil; halk sağlığı, toplumsal yapı, hatta ülke ekonomisinin geleceğiyle ilgili bir uyarıdır.
Tartıda hile, yönetenin zulmü…
Efendimiz buyuruyor ki: “Bir kavim ölçüde ve tartıda hile yaparsa, Allah onları kıtlık, geçim sıkıntısı ve zalim yöneticilerle imtihan eder.”
Bugün, çürük binaların enkazı altında kalanlar sadece moloz değil. O molozların altında kayırmalar, rüşvetler, ihmaller, hileli projeler var. Her ölçüsüzlük, sonunda adalet terazisinin altına kalın bir taş koyar.
Kader mi, ihmal mi?
Bazı sesler hemen yükseliyor: “Kardeşim bu kader…”
Peygamber Efendimiz, bir sahabeye devesini salıverip “Allah’a tevekkül ettim” dediğinde ne buyurdu?
“Önce bağla, sonra tevekkül et.” Yani biz, sağlam binalar yapacağız. Deprem toplanma alanlarını imara açmayacağız. Bilinçli olacağız, tedbir alacağız. Takdir elbette Allah’tandır, ama ihmallerin hesabı bizdendir.
Deprem ne anlatıyor?
Bu depremler bize diyor ki:
•Bu dünya geçici. Birkaç saniyede yerle bir olan evler, bizi fani hayata dair uyandırıyor.
•Kul hakkı yerini bulur. Müteahhittin açgözlülüğüyle yerle bir olan hayatlar, adaletin terazisini sarsıyor.
•Kardeşlik baki. El uzatanlar, yardım taşıyanlar, çorbasını paylaşanlar… Onlar bu milletin gerçek zenginliğidir.
•Şükürsüzlük pahalıya patlar. Varken kıymet bilmedik. Şimdi o günlerin kıymetini anlıyoruz.
Ne yapmalıyız?
1.Tövbe etmeliyiz. Herkes aynaya bakmalı: “Ben nerede yanlış yaptım?”
2.Tedbir almalıyız. Sağlam ev, helal kazanç, bilinçli yaşam.
3.Komşuya sahip çıkmalıyız. Afette yalnız kalanla ilgilenmek farz gibidir.
4.Dua etmeliyiz. Rabbimize yakarmalı, her afetten O’na sığınmalıyız.
Son söz…
Deprem olur, bina yıkılır, yeniden yapılır. Ama bir kalp kırılırsa, bir kul hakkı yenirse, onun tamiri çok zordur. O yüzden bu sarsıntılar, sadece fay hatlarını değil, insanın içini de düzeltmek içindir.
Bugün, daha iyi bir kul, daha duyarlı bir vatandaş, daha dürüst bir komşu olmaya söz verelim. Rabbim bizleri korusun. Tövbe edenlerden, tedbir alanlardan, dua edenlerden eylesin. Afetlerin değil, merhametin ve adaletin galip geldiği bir toplumda yaşamayı hepimize nasip etsin.