Çoğu yazımda benim şu cümleyi sürekli kullandığıma şahitsiniz. “Karasu her geçen yıl büyüyor” Evet. Karasu’muz gelecek anlamında Sakarya’nın hatta Doğu Marmara’nın parlayan yıldızı olmaya en güçlü aday. Ama bunu yaparken elimizdeki bazı değerleri kaybetmemeliyiz.
Sanayi, lojistik, fabrika, liman çok önemli ama doğa, sağlık, temizlik, çevre, su, tarım ve turizm en az onlar kadar önemli. Yurt dışında çok yaygın ülkemizde de son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan Yeşil kavramına dikkat çekmek istiyorum. Yeşil pazarlama, Yeşil lojistik kavramları artık ilçe olarak bizimde hayatımıza girmeli. Çünkü bugün çok farkında olmasak ta yıllar sonra bunun ceremesini hepimiz ve bizden sonraki nesiller çok ağır çekebilir. Korona virüs büyük bir salgın. Ama elbet bir gün bitecek. Yani kontrol altına alacağız. Ama çevre kirliliği önceden önlem alınmazsa sonradan önüne geçilemeyecek hasarlar bırakan bir hastalıktır. Yöneticilerimiz liman ve ilçemizde kurulmuş ya da kurulacak fabrikalar özelinde Yeşil kavramına oldukça ehemmiyet göstermeli.
İlk olarak ta demiryolu için var gücümüzle baskı ve mücadele yapmalıyız. Çünkü en büyük kirlilik sebeplerinin başında karayolu taşımacılığı geliyor. Öncelikle bunu azaltmalı ve başarmalıyız. Daha sonra geri dönüşüm ve tersine lojistik kavramlarına biraz daha çalışmalıyız. Karbon salınımının azaltılması ve karbon ayak izi için örnek teşkil etmeliyiz. Yurt dışında bunu başarabilen şehirler var. Oralardan örnek alabiliriz. Karasu’yu ülkemizde örnek gösterilen bir şehir haline getirebiliriz. Korona virüs salgını sonrası Çin ve İtalya’da karantina öncesi ve sonrası uydulardan alınan hava kirlilik görüntüleri aslında söylemek istediklerim için biçilmiş kaftan. Kısa süreli tam kapanma bile hava kirliliğini ne ölçüde azaltmış görüyorsunuz. Karasu’da gelecek yıllarda böyle bir sorunla karşı karşıya kalabilir. Özellikle liman, organize sanayi bölgesi ve ulaşım yollarının merkeze çok yakın olması sebebiyle çevre ve hava kirliliği ile karşı karşıya kalabiliriz.
Tarım alanlarımız, doğal turizm alanlarımız, sahil ve denizimiz, sağlığımız tehlike altında kalabilir. Ama daha da önemlisi suyumuz tehlike altında kalabilir. Ama bunlar bizi korkutmamalı. Bunlar, bu gibi yatırımlara karşı olmamız anlamına gelmiyor. Çünkü Dünya’da çok daha büyük şehirlerin bunu başarabildiğini görüyoruz. Bizde gerekli Bakanlıklar ile birlikte Üniversitemizi de işin için katarak Karasu özelinde örnek projeler geliştirebiliriz.
Son yıllarda yaşanan su krizlerinin, iklim değişikliklerinin en büyük sebepleri bu anlattıklarım. Biz ne yapabiliriz ki demeden en azından kendi ilçemizi değiştirmek için mücadele etmeliyiz. Fikirler üretmeliyiz. Son olarak şu bilgiyi paylaşmak istiyorum. 2025 yılında Dünya’da yaklaşık 5 Milyar insan su kıtlığından etkilenecek. Bazı şehirler çok büyük risk altında. Bunlardan biri Londra diğeri yanı başımızdaki İstanbul. Yani başımıza gelmez demenin rahatlığı ile yaşamamalı, ‘biz de bir şey yapabiliriz’ demeliyiz.