İller Bankası’ndan yüksek miktarlarda kredi ayarlayıp bazı belediyelere pazarlayan bir yapılanma var. Bu yapılanma siyasi güçlerden destek alıyor.
Kredinin kullandırılış şekli olarak tercih edilen madde şu: Kamu İhale Kanunu`nun (KİK) 21-b maddesi. Bu tür yapılanmaların iştahını kabartan sihirli madde şöyle diyor:
“Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması hallerinde pazarlık usulü ile ihaleye çıkılır.”
Dolayısıyla krediyi ayarlayan yapı, bir anlamda afete uğramış (!) bölgelerde belediyeleri takibe alıyor.
Deprem mi oldu, oraya koşuyor. Sel mi oldu, hemen belediyenin kapısına dayanıyor.
Ardından pazarlık başlıyor. Ne kadar kredi ve ne kadar komisyon!
HERKES KABUL ETMEZ
Aslında bu tür kredi pazarlamasına evet diyecek belediye bulmak zor...
Bu nedenle iş genelde perde arkasındaki siyasal gücün vereceği garantiye gelip dayanıyor.
Krediye evet diyen belediye başkanı bulunduğunda sıra geliyor Meclis’ten karar çıkartmaya. Bu da genelde üyelere “Bir kredi bulduk, kullansak mı diye düşünüyoruz. İller Bankası’yla görüşme yetkisi verirseniz bakarız” şeklindeki söylemle start alıyor. Arkasında “Kredi tamamdır. Büyük hizmetler yapacağız. Geri ödemesi uzun vadeli” biçimlindeki taleple ve çoğunlukla Meclis’in onayıyla sonuçlanıyor.
Sırada kredi talep eden belediyeye İller Bankası Yönetimi’nden üst düzey yöneticilerin “İşin ciddiyetini sağa sola gösterip kabullendirme gezisi” yapılıyor. Kamuoyu bu şekilde ikna edilmiş sayılıyor.
Sonra sıra ihaleye geliyor.
Bunun için ağzı sıkı, işini bilen bir komisyon başkanına ihtiyaç olduğu açık. Bu başkanın ithal malı olması herkesin işine geliyor. Bulunan ısmarlama komisyon başkanı krediyi kullanacak belediyeye geçici görevle atanıyor.
Ardından İller Bankası’nca isimleri belirlenen birkaç şirket (Bazıları tavşan atlet!) belediyeye davet edilip iki oturumluk pazarlıkla işlem tamamlanıyor.
Proje sormayın!
Aracılara ödenecek komisyon payları ve krediden arta kalan para netleştikten sonra sıra projeye geliyor.
Tam bu noktada kredinin tümünün afete kullanılmasının güçlükleri ortaya çıkıyor. Öyle ya 30-40-50 milyon parayı nerede kullanacaksınız?
O da ek tedbirlerle aşılıyor. (Park, futbol sahası, çocuk oyun bahçesi neden olmasın!)
Bu tabi ki benim yazdığım bir senaryo. Filme değer bulan olursa paramı alırım!
ACABA!
Karasu Belediyesi’nin 2015 sonunda kararlaştırıp 2016’da kullanarak tükettiği 46 milyonluk kredide benzer şeyler yaşanmış olabilir mi?
Örneğin Cengiz Kuçhan kimdir ve neden Karasu Belediyesi’ne geçici Başkan Yardımcısı olarak atanıp İhale Komisyon Başkanı yapılmıştır?
Karasu Belediye olalı kaç İller Bankası Genel Müdürü yanına üst düzey banka yöneticilerini alıp ilçemize ziyarete gelmiştir?
Yanındaki hatırlı kişi veya kişiler kimlerdir? Daha sonra bu kişiler Karasu7ya bir dizi ziyaret gerçekleştirmiş midir?
Bu soruları çoğaltmak mümkün.
Aslında KİK 21-b maddesi kendi içinde tutarlı. İdarece önceden öngörülemeyen deprem, sel, yangın gibi afetlerde idareler acele hareket etmek durumunda. Depremde konutlar yıkılmışsa acilen prefabrik konut yaptıracaksınız. Bunun için en uygun firmaları çağırıp pazarlıkla işi ihale edeceksiniz. Burada proje filan aranmaz. Üstelik tüm maliyetin yüzde 20’si işi yapacak firmaya peşin ödenir filan…
BİZ NELER YAPTIK?
Karasu’da yaptırılan işlere bakıyoruz.
Yağmur suyu taşkınlarının afet kapsamında değerlendirildiği anlaşılıyor. Ama bu taşkınlar öngörülemez şey midir? Yarım saatlik bir yağışta caddelerin minik derelere dönüşmesi yeni bir olay değil ki; yıllardan beri yaşanagelen bir durum. Üstelik belediye zaman zaman buna karşı tedbirler almış, ancak yetersiz kalmış.
Örneğin stadı su basıyordu, belediye öndeki caddeye kendi imkânlarıyla yıllarca kullanılacak bir yağmursuyu tüneli yaptı.
(Keşke her gelen belediye başkanı görevi süresince yılda 500 metre bu şekilde tünel yapsaydı da Karasu’nun altyapısı Berlin’e, Moskova’ya eş olsaydı!)
Hadi diyelim krediye bir gerekçe lazımdı, uyduruk afete karar kılındı…
Allah aşkına parkın, buraya döşenen andezit taşının, konulan bankın, çöp kovasının, aydınlatma direğinin, piknik masasının afetle ilgisi nedir?
Futbol sahalarına harcanan, aydınlatma direklerine ödenen 6-7 kat fazla paralar ortada bir karanlık yapılanmanın varlığına işaret etmiyor mu?
Sahayı aydınlat, ihale dosyasını karart!
BU SESE KULAK VERİN
İller Bankası ile iş yapmış firma sahibi dostlarla konuşuyoruz, ödeme miktarları görünce söyledikleri şu: “Kullanılan malzeme ve işçilik fiyatları çok yüksek tutulmuş. Normal bir ihale olsa katılan firmaların teklifleri bu ödemelerin yarısını geçmez. Üstelik rekabet koşulları nedeniyle firmalar ihale tekliflerinde daha düşük fiyat verirler. İşi alan da en az yüzde 20 para kazanır!”
Üzerine basa basa söylüyorum.
Kredinin alımında Belediye Meclisi üyelerine yanlış bilgi verilmiş ve yanıltılmışlardır.
İhale aşamasında ve daha sonraki süreçte belediye bürokratları usulsüzlüklere alet edilmiştir!
Şimdilerde atı alanın Üsküdar’ı geçmesi moda; onun için rahat yazabilirim:
Cukkayı kapanlar ortadan kayboldu, geriye kendini kurtarmak için birbirinin kuyusunu kazmaya hazır kişiler kaldı!
Belediye Başkanı Meclis’te ihale konusunu açan üyeye çıkışıyor: “O konu yargıda, hakkında konuşamazsın!”
Bak sen şu üsluba!
Bakanlık incelemesinden geçip soruşturma izni verilen dosyanın Savcılıkta olduğunu biliyoruz. Dava açıldı mı, belirsiz! Ancak Başkan’ın çıkıştığı üyenin adı da o dosyada şüpheli sıfatıyla yer alıyor. Bırakın da içini döksün, olmaz mı?
Olmaz; çünkü deştikçe pislikler ortalığa saçılıyor. Bu da birilerinin işine gelmiyor.
Üç mahalle sahasına 6,5 milyon TL ödenmiş. Bu parayla Karasu’nun tüm mahallelerine (köylerine) 150’şer bin TL değerinde birer sentetik antrenman sahası yapılırdı. “Gençlerin futbol oynamasına karşı mısınız” türü absürt sorular soranlar bu hesabı yapıyor mu?
Örneğin bu sahalar ihale kapsamına alınırken, yıllardır amatör kümede mücadele veren ve sahasında resmi maçlar oynanan Yuvalıdere neden hesaba katılmamış?
Referandumda hayır oylarının fazla çıktığı Yuvalıdere gerçeğini araştıracak AKP, olayı bir de bu yanıyla değerlendirecektir sanırım!