Bağışıklık kültürü

Bağışıklık, kısa tarifiyle vücudu mikroplara (antijen) karşı koruyan savunma (antikor) sistemidir.

Bağışıklık aslında genel bir kavramdır. Biz bu kelimeyi sadece bulaşıcı salgın hastalıklara karşı kullanmıyoruz. Daha kapsamlı manada kullanıyoruz. Mesela sesli bir ortama alışınca bağışıklık kazandı diyoruz. Buna başka örnekler de verilebilir. Ama gerçekte bağışıklık mikroplara karşı olandır.

Toplumumuz çok uzun ve büyük bir tarih kültürüne sahiptir. Ancak ne yazık ki bu birikim tam olarak günümüze aktarılamamıştır.

Bu kültürel mirasın bir kalıntısını ben çocukken dedemde görmüştüm. Baharda yüksek yaylalara çıkılınca orada yetişen sarı bir çiçek fındıkkabuğuna sıkıştırılıp dize sarılıyor, birkaç gün içinde de dizde yaralar oluşuyordu. Daha sonra bu yaralar merhemle iyileştirilmeye çalışılıyordu. Biz de bunu çok yadırgıyorduk.

Ancak sonra öğrendik ki bunu yapan kişiler hem uzun ömürlü oluyor, fiziksel olarak daha güçlü oluyor hem de çok hasta oluyordu. Nitekim rahmetli dedem 97 yaşında vefat ettiğinde neredeyse hiç ilaç kullanmamıştı.

Yani vücuda, sarıçiçeğin verdiği hasarı gidermek için ürettiği antikorlar bu yaralar iyileştikten sonra da uzun süre vücutta kalıp koruyuculuğa devam etmektedir.

Sonuna geldiğimizi sandığımız pandemi için üretilen aşılarda bu mantalite ile algılanabilir.

Bağışıklık dışında vücudu destekleyen temel gıdalarda vardır. Bunlar basit görünse de genç, küvetli ve hastalıklara karşı dayanıklı olmak bakımından çok değerlidirler. Bunların en önemlileri de fermente gıdalar olan YOĞURT, SİRKE, TURŞU dur.