90’lı Yıllar: 1996- 1997 ve 28 Şubat Süreci

Uğur Büyük'ün "90’lı Yıllar: 1996- 1997 ve 28 Şubat Süreci" başlıklı köşe yazısı

1996 yılının başında birinci parti çıkan Refah daha göreve başlamamıştı. Koalisyon görüşmeleri henüz başlamamışken Ege Denizi’nde "Kardak Krizi" patladı. Bodrum'un 4 mil açığında Kardak adında bir kayalığa bir Türk gemisi çarptı. Daha önce kime ait olduğu belli olmayan bu kayalık bu kazadan sonra gündem olunca az kalsın bir Türk-Yunan savaşına neden oluyordu. Ülkeyi sarsan bir başka olay da Sabancı suikastıydı. 9 Ocak 1996'da Sabancı Merkezi'nde, DHKP/C militanlar tarafından silahlı saldırıda Özdemir Sabancı, TOYOTASA Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreter Nilgün Hasefe yaşamını yitirdi.

Siyasete dönecek olursak ise hükümetin nasıl kurulacağı halen belli olmamıştı. Seçimden birinci çıkan Erbakan hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı Demirel'den aldı ve koalisyon görüşmeleri için ilk olarak ANAP'ın kapısını çaldı. Fakat ne ANAP nede diğer hiçbir parti Refah Partisi ile yan yana anılmak istemiyordu. Koalisyon görüşmelerinin hiçbiri Erbakan adına sonuç vermedi. Demirel bu sefer görevi 2.parti durumundaki DYP'ye yani Tansu Çiller'e verdi. Çiller koalisyon görüşmeleri için ANAP ile görüştü. İdeolojik olarak neredeyse hiçbir farkı olmayan bu iki parti sadece kimin başbakan olacağı konusunda uzlaşamıyordu. Tansu Çiller'de hükümeti kuramadı. Bu sefer Demirel görevi Mesut Yılmaz'a verdi. Mesut Yılmaz koalisyonun en güçlü adayı Refah Partisi ile görüşmeye hazırlanırken Genelkurmay Başkanı İ.Hakkı Karadayı Meclis Başkanı Mustafa Kalemli'yi telefonla arayarak bu koalisyon kurulursa ülkede çok kötü gelişmelerin olabileceğinden endişelendiklerini ifade ettiler. Mesut Yılmaz'ın Çiller ile görüşmesinden başka çare kalmamıştı. Hem asker hem de kamuoyu baskısıyla ANA-YOL hükümeti Mesut Yılmaz başbakanlığında dönüşümlü başkanlık sistemi ile kuruldu.

Refah ise muhalefette kalmıştı ve sert muhalefetine başlamıştı. Refah her iki lider hakkında da soruşturma dosyaları hazırladı ve Yüce Divan'a sevk edilmelerini istedi. Çiller hakkındaki önerge oylanırken ANAP milletvekillerinden bazıları da destek verince kıyamet koptu. Mesut Yılmaz'ın önergesinde de DYP'liler el kaldırınca koalisyonun iki ortağı kanlı bıçaklı hale geldiler. Bu işin kazananı ise Erbakan oldu. Erbakan, Türkiye siyaset tarihine damga vuracak hamleyi de tam burada yaptı. Tansu Çiller'e eğer Yüce Divan'a gitmek istemiyorsan gel bizimle koalisyon yap dedi. 3 ay süren ANA-YOL hükümeti çöktü. Tansu Çiller Yüce Divan'a gitme korkusuyla Erbakan'a yeşil ışık yaktı. Çiller yolsuzluk, mal varlığı gibi suçlamalardan meclis çoğunluğunu alarak aklanmak istiyordu, Erbakan ise her ne olursa olsun Başbakan olmayı. İşte REFAH-YOL koalisyonu böyle bir temel üzerine kurulmuştu.

Başbakan Erbakan ortaya yeni bir fikir attı. D8'ler adlı yeni bir İslam Pazarı fikrini kamuoyuyla paylaştı. Bir buçuk milyar Müslümanı içinde kapsayan yeni bir fikirdi. Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya bu birliği temsil eden 8 ülkeydi fakat ne Türkiye ne İslam dünyası nede Avrupa böyle bir birliğe hazır değildi.

Ve Susurluk olayı... DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak, İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile 1970 doğumlu Gonca Us, 3 Kasım 1996 yılında; Aşiret lideri bir milletvekili, bir emniyet müdürü ve kırmızı bülten ile İNTERPOL tarafından aranan bir ajan aynı arabanın içinde kaza yaptı. Bu olay devlet-mafya ilişkisini ortaya çıkaran en büyük olaylardan biri olarak tarihe geçmiştir. Hükümet baskıya direnemedi ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ı görevden aldı.

1997'nin Ocak ayında ise laik kesimi ayaklandıran bir gelişme yaşandı. Başbakan Erbakan, Başbakanlık konutunda verdiği iftar yemeğine diyanet çalışanlarının yanı sıra tarikat liderlerini davet edince ortalık karıştı.  Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir kesim sarık ve cübbeleriyle Başbakanlık konutuna girdi. Erbakan bu süreci iyi okuyamadı ve çok yanlış yönetti. Tansiyonu sürekli ve sürekli daha da yükseltecek gelişmeler yaşanıyordu. TSK tarafından Batı Çalışma Grubu adı altında bir grup kuruldu. Bu oluşum iktidarın çalışmalarını denetliyordu.

Sincan Belediye Başkanı Kudüs'ü Anma Gecesine İran Büyükelçisi'ni davet etmiş ve duvara Hamas ve Hizbullah Liderlerinin resimleri asılmıştı. Bu olay medyada ve muhalefette geniş yer buldu. Bu olaydan iki sabah sonra Sincan ahalisi tank sesleriyle uyandı. TSK'ya ait tanklar ve zırhlı araçlar Sincan'dan geçti. Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir bu olaylar sırasında ABD'de idi. Döndüğünde Sincan olayının asıl amacını açıkladı: "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık." dedi.

Genelkurmay Başkanı Karadayı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri İlhan Kılıç Çankaya Köşkü'ne çıktılar. Cumhurbaşkanı Demirel'e Refah Partisi'nden şikayetlerini ve rahatsızlıklarını dile getirdiler. Cumhurbaşkanından bu duruma müdahale etmesini istediler. Bu olaydan sonra Demirel 4 Şubat günü Erbakan'a bir mektup yazarak 4 madde şeklinde endişelerini ve isteklerini belirtti. Artık herkes 28 Şubat günü toplanacak olan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısını bekler olmuştu.

28 Şubat 1997 tarihinde "Son Darbe" olarak tarihe geçen Milli Güvenlik Toplantısı saat 15:10'da başladı. Toplantının ana gündemi ise İrtica idi. Askerin kalın dosyalarından 18 madde çıktı ve Erbakan'a bu maddelerin uygulanmasını istiyoruz denildi. Yani bu maddeler tavsiye niteliğinde değildi. Asker, hükümete talimat vermişti. Bu isteklerin başında 8 yıllık kesintisiz eğitim geliyordu. Yani İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapanması gerekiyordu. Kuran Kurslarının Diyanet'e bağlanması ve kaçak kursların kapanması. Tarikatların faaliyetlerine son verilmesi. Kılık-kıyafet yasasının ödünsüz uygulanması. Yeşil sermayeye kısıtlama getirilmesi gibi toplam 18 maddelik istekler bildirildi. Erbakan bütün ithamlara karşı partisini savundu fakat Asker ikna olmadı. MGK Toplantısı tam 9 saat sürdü.

Bir başka gelişme de 4 Nisan’da yaşandı. Ülkücülerin Başbuğu Alparslan Türkeş rahmetli oldu. MHP Kurultayı ise olaylı geçti, sandalyeler havada uçuştu ve genel başkan seçilemeden dağıldı. Bir sonraki kongre de ise 6 adaydan 4'ü Devlet Bahçeli lehine çekilince Tuğrul Türkeş ile Bahçeli'nin girdiği yarışta kazanan Devlet Bahçeli oldu.

Yargıtay Başsavcılığı Refah Partisi hakkında kapatma davası açtı. Gerekçesi ise Refah Partisi'nin Laiklik ilkesine karşı eylemlerin odağı haline gelmesi oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk defa iktidardaki bir parti kapatılmak isteniyordu. Genelkurmay'da brifinglere devam ediyordu ve son brifingde açıkça mesajı verdi. Gerekirse silah kullanacağız denildi. DYP'li 50 milletvekili tehdit edilerek istifa ettirilmeye çalışıldı böylece hükümet otomatik olarak düşecekti. 37 milletvekili istifa etti. Çiller acilen erken seçim kararı almak için Erbakan ile görüştü. Ve ülke bir kez daha erken seçime gidiyordu...