Roma devleti, şüphesiz zulüm miktarı olarak tarihte birincidir. Hem acımasız emperyalist politikaları hem de yaşadığı uzun süre süre göz önüne alınırsa bu net olarak anlaşılır. Britanya adaları, Kuzey Afrika medeniyetleri, Avrupa ve Anadolu medeniyetleri, Ortadoğu ve daha nice insanlık mirasının; mal, mülkleri ve kültürleri talan edilmiş, tam bir vahşetle yok edilmiştir.
Çatırdayıp yok olmaya yüz tutan toplumunu devam ettirebilmek için Allah cc peygamberi İsa a.s. getirdiği dini bile mahvetmişlerdir. Arius gibi İsevi tevhid (tek ilah) dinini yaymaya çalışan Müslümanları bastırıp katledip sonrada Pavlus gibi sahte dindarlar vasıtasıyla İncili ve İsa as getirdiği dini ters çevirmiş, değiştirmiş teslis (üç ilah) inancını kurmuşlardır. İncili ise kırk çeşide çevirip böylece emir makamını ve ilgiyi kendi üzerlerine almışlardır. Tabi merkezde roma imparatoru olacak şekilde… Ve zulme devam… Dolayısıyla Bu hainliklere bakarak Hz Peygamberimizin as “İstanbul’u fetheden komutan ve askerleri niçin o kadar övdüğünü” daha iyi anlayabiliyoruz.
Bu meyanda Atamız Osmanlı ile kıyasını yine bir düşmanımızın ağzından yazayım. Todor Jivkov Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte o bölgede yaşayan Türkler hakkında “Türklerin dinlerindeki müsamaha ve hoşgörü yüzünden biz, Bulgarlığımızı, dinimizi, mallarımızı, namuslarımızı bugünlere taşıdık. Biz ise Türklerin düştüğü hataya düşmeyeceğiz ve onların köklerini kurutacağız. Aynı hataya düşersek, gelecekte bu Türkler yine başkaldırabilirler” İşte farkımız…
1500 yıl civarında yaşayan Roma devletinin başlangıcı (bir araştırmaya göre Türk olan) Etrüksler ve bitişi de Yine bir Türk devleti olan Osmanlılardan olmuştur.
Eski çağ; yazının kullanımı sanılan M.Ö. 3500’den başlayıp (ki bu yanlıştır. Çünkü yazı ilk insan Adem as ile başlar), Türk komutan Atilla’nın Avrupa ve Bizans’a diz çöktürüp kavimler göçünü başlattığı M.S. 375’e kadar sürdüğü, Orta çağın da buradan başlayıp İstanbul’un fethine 1453’e kadar sürdüğü düşünüldüğünde bu fethin insanlık üzerinde sıradan bir savaş gibi değil de bir dönüm noktası olduğu anlaşılır.
İstanbul’un fethi daha önceleri pek çok kez istenmiş ama başarılamamıştır. İstanbul’un fetih harekâtı 1451’deki hazırlıklarla başlamış, 1452’de Anadolu Hisarı karşısına Rumeli Hisarı yapılarak boğaz kısmen kontrol altına alınmıştır. 6 Nisan 1453’te şafakla başlayan ve 50.000 kişiyle yapılan taarruz 53 gün sürmüştür. 22 Nisan’daki zincirlerle kapatılan Haliç’e karadan yürütülen gemilerin indirilmesi ya da mühendisliğinde Fatih’in de bulunduğu Macar Urban ustanın olağan üstü Şahi toplarının kullanılması gibi insanüstü gayret sayesinde fetih gerçekleşmiştir. Kerkoporta adlı kapıdan ilk girişlerle 29 Mayıs 1453’te fetih başarılmıştır. Öldürücü darbe yine Yeniçeri fedailerinden gelmiştir. Fatih öğlen vakti İstanbul’a girmiş ve Ayasofya’da şükür namazı kılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed Han, insanlığın kanını emen bir paraziti kesip atmış, tarih sahnesindeki rolüne artık başlamıştır. Allah onun gibileri eksik etmesin. Onların karşısındakileri de aynı Bizans gibi yok etsin.
Daha önceleri İstanbul’a girişi yasak olan Ermeni, Yahudi vb. pek çok cemaatleri bizzat Fatih yerleştirmiş, İbadethanelerini dahi yaptırmıştır. Bizans teslim olmayıp direnip pek çok askerimizin kanını akıttığı için normalde üç gün askere ganimet hakkı verildiği halde, İstanbul’un zarar görmesini engellemek için, ganimet hakkı Büyük Fatih tarafından ilk gün sonunda sonlandırılmıştır.
Doğrusu bu yazı pek çok daha detayı içermelidir ama köşe yazısının çok uzunu makbul değildir. Dolayısıyla kısa tutmaya çalıştım. FETHİN 567. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN. UZUN SÜREDEN BERİ UYUTULAN MİLLETİMİZİN UYANMASINA VESİLE OLSUN. AMİN.